29 Ocak 2014 Çarşamba

BATI TRAKYA'DA EFSANELERİ

Ali Baba Kurbanı

Batı Trakya'nın Seçek bölgesinde yer alan Mehrikoz nahiyesine bağlı Yukarı Kamberler (Ano Kambi) köyünde her yıl geleneksel olarak "Ali Baba Kurbanı"ı Düzenlenmektedir. Köylülerin düzenlediği etkinliğe Bati Trakya'nın önde gelenleri ve bölge köylerinden yüzlerce Türk katilmakta. Etkinlikte büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar kurban edilir ve ünlü "Bakırlama" yemeği konuklara ikram edilir. Bu arada etkinlik alanında halk pazarı da kurulır. Etkinlik sayesinde yakın köylerden gelen halk birbirleriyle görüşmenin sevincini yaşar...

"Ali Baba" kimdir?

Orhan Bey zamanında, Çanakkale Boğazını geçerek 1354 yılında Gelibolu’ya ulaşan Osmanlı Devleti, 14. Yüzyılın sonunda bugünkü Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya topraklarının büyük bir kısmına egemen olur. Bu gelişme sürecinde, Osmanlı yönetimi ile erenler arasındaki ilişki yeni bir boyut kazanır. Bursa’dan başlayıp Balıkesir, Çanakkale üzerinden Edirne’ye kadar ulaşan bölge içinde, bu gelişme sürecinin maddi ve manevi mimarlarının izlerini görmek hala mümkün…Çoğunluğu Hacı Bektaş Veli’nin öğrencilerinden oluşan erenler, himayelerindeki topluluklarla, uç bölgelere yerleşip yöre halkı ile kaynaşmaya başlar. Anadolu’daki siyasal gelişmelerin etkisiyle sürekli Batı’ya doğru göç etmek zorunda kalan bu topluluklar, zaman zaman askeri güçlerden önce Balkan topraklarına yerleşir.   

Balkanlar’a, Saru Saltuk’tan sonra ikinci ve kalıcı geçişin öncüsü Seyyid Ali Sultan’dır. Seyyid Ali Sultan önce Horasan’da yaşamıştır. Düşünde Hz. Muhammed tarafından verilen talimata uyarak 40 erenle birlikte Hacı Bektaş Veli’ye gelir. Hacı Bektaş Veli bu 40 ereni Rumeli’nin fethine yardımcı olmaları için Orhan Gazi’ye gönderir. Seyit Ali Sultan’ı da başlarına getirir. Böylece Seyit Ali Sultan ve emrindeki erenler Rumeli’nin manevi fethiyle görevlendirilmiş olurlar. Pehlivanlığın piri olarak da bilinen Seyit Ali Sultan, 1397 yılında bugünkü Yunanistan topraklarının kuzeyindeki Dimetoka yakınlarındaki Ruşenler köyünde dört önemli dergahtan biri olan dergahını kurar. Yakınından geçen Kızıl Deli ırmağı nedeniyle Kızıl Deli dergahı olarak anılır. Irmak adı aynı zamanda Seyit Ali Sultan’ın da lakabı olur ve Kızıl Deli Sultan olarak tanınır.      

Anlatılanlara göre, Ali Baba, Seyyid Ali Sultan ile Rumeli topraklarını Türklük ve İslamiyetle tanıştırmak için  Anadolu içlerinden  gelen kırk seçkin gurubun içinde yer alan kişilerendir. Bu bölgede yaşamıştır. Halk zaman içinde kendisini efsaneşleştirmiştir. Ali Baba, yiğit, hoşgörülü, bölgeyi düşman saldırılarından koruyan bir kişiliğe sahiptir, belki bu yüzden kendisine büyük bir türbe yaptırılmış ve mezar taşları da batı yönüne doğru kılıçlamasına koyulmuştur. Halk, mezar taşlarının kılıçlama koyulmasını, onun yiğitliğine ve kahramanlığına bağlarken; taşların batı yönüne çevrilmesini ise  ta Osmanlı’ya dayandırmaktadır. Osmanlılar feth ettikleri yerlerde mutlaka bir eser bırakırlardı. Ali Baba’nın türbesi de bu eserlerdendir. Türkler Doğudan ve Anadolu içlerinden bu topraklara geldiklerinden hedefleri hep batı olmuştur. Ali baba’nın türbe taşları da bu yüzden batı yönüne doğru koyulmuştur. 

Rüşanlar Efsanesi

 Burası İslâm olmazdan önce, Anadolu'dan bir zât otuz kırk askerlen gelmiş. Buralara yerleşmek istemiş. Nereye yerleşelim diye söylenmişler. Zât, Kaziler'den bir mızrak atmış ve Rûşanlarda saplanmış. Zât, askerleriyle birlikte Rûşanlar'da yerleşmiş. Domutukaya yakın bir yerde kendisine ait bir yer seçmiş. Kendisine orda bir tekke yapmış. Askerleri dâima savaşırlar, daha sonra bu tekkeye gelir, kazan kaynatır, yemek yerlermiş. Gümülcine'ye yakın bir yerde bir kale varmış. Askerler bu kaleyi almak istemişler. Zât demiş ki, eğer kaleyi almakta zorlanırsanız beni anın, ben yanınıza gelirim. Askerler kaleye doğru ilelemişler. Karşılarına Sankız adında bir ordu çıkmış. Hemen zâtın adını anmışlar. Zât, tekkesinden çekilmiş, atını zorlayarak askerlerin yanına varmak istemiş. Atı yolda ölmüş. Orasının adını Atmezar koymuş. Yıllarca sonra mezarın üzerinde at şeklinde bir ağaç bitmiş. Bunu değil dedelerimiz, hatta babalarımız bile hatırlamıştır.Yoluna devam etmiş. Kendisinin fındık ağacından bir kılıcı varmış. Karşısına büyük taşlar çıkmış. Zât, demiş ki, taşta mı keramete kılıçta mı? Fındık ağacından yapılmış kılıcıyla taşlan doğramış. Sarıkız'a ulaşmış. İlkin Sankız ona üç defa taş atmış. Zât, elleriyle karşılamış. Sankız, hadi demiş, sıra sende. Zât, kızı tutmuş ve parçalamış. Kızın şapkasını fırlatıp atmış, şapka Şepkâne'ye düşmüş. Daha sonra saçı Sıçanlı'ya, bir ayağı Baldıran'a, diğer ayağı Akbıldır'a düşmüş Bu yerler köy, kasaba ve orman olarak adlarını korumaktadırlar. Askeriylen Gümülcine'ye ulaşmış ve Misine Kalesi'ne bir dua etmiş. Misine Kâlesi'nin altı üstüne dönmüş, yıkılmış.

Derleyen: S. Burhanettin Akbaş ; Kaynak kişi: Hüseyin Apti
Yaşı: 85 ; Gümülcine - Yunanistan
(Erciyes Dergisi, s. 166, ekim 1991, Kayseri)
Kaziler (Gâziler ve Rûşanlar, bölgedeki mevki adlandır.
(1) Domutukaya: Dimetoka. Bu isim Rumca olmasına rağmen
Domutukaya şeklinde söylenerek sanki Türkçeleştirilmiştir.
(2) Şepkâne, Sıçanlı ve Akbıldır, Gümülcine'de mevki adları,
Baldıran ise Gümülcine'ye bağlı bir köydür

Kütüklü Tekke Efsanesi

 
Bizim köyde Boru gölünün batısında, yani Sünneçiköyün 5-6 km. doğusunda Kütüklü Tekke diye anılık bir tekke vardır. Bu tekke bir zaman çok zenginmiş. Herkes oraya gider kurbanlar keser, hatta biz bile gittik oraya, çocukluğumuzda kurban kesmiye. Bu tekkenin eskilerden üçyüz dönüm kadar ormanı varmış. Bu ormandan kimse hiç bir dal, bir çırpı bir yaprak dahi koparmazmış. Çok ta arıları varmış. Beşyüz, bin kovan kadar arılan varmış. Hırsızlar bir gice demişler: Gidelim, şurada çok bal vardır, çalalım. Birkaç kovan arıdan ballarını çıkaralım. İki arkdaş gitmişler, iki hırsız, almışlar iki tane arı, götürmüşler, yörümüşler... yörümüşler... yörümüşler. Bakmışlar Tekke yanlarında. Ha biraz ta yörüyelim. Yörümüşler, yörümüşler, saatlarlan yörümüşler adamlar, dön-müşler, bir de baksınlar gene tekke yanlarında?., yörümüşler, yörümüşler üçüncü defa, sabah yakınmış nerdeyse, bakmışlar gene tekkenin yanında. "Yahu" demişler "Bu tekke Baba bizi salmayacak. Biz arılan bırakmadan gidemeyiz. Bırakalım Bakalım da o zaman ne yapacak?" Arılan dönmüşler, yerlerine koymuşlar, onda sonra yavaş yavaş çıkmış gitmişler. Sabah olmuş.

Kütüklü Tekke ile ilgili bir başka efsane de şu: "Gereviz'den yani tekkenin en yakın köylerinde bir Rumun biri, gitmiş, Tekkenin içinde bir mezar var tabi, Demiş: "Şu mezarı ben kazayım da bunun içinde para vardır. Kazmışlar, kazmışlar, bir iki boy kazmışlar, para çıkmamış. Fakat tekkenin eşik taşı varmış, mermerden yapılmış, dörtköşe, gayet güzel bir taş. Taş hoşuna gitmiş Rumun birisinin. "Alayım bunu bari" demiş "Gideyim hayvan damına, hayvan alnına koyayım bunu eşik taşı yapayım" almış götürmüş evine adam, koymuş dama, eşik taşı yapmış. Fakat o akşam yatmış. Rüyasında onun bütün gece durmadan "Taşı yerine götür, ölecen" diye dermiş. Tekke Baba velhasıl Rum bütün gece sıkıntıdan uyuyamamış. Ertesi günü işine gitmiş. Ama o gördüğü rüya aklından hiç çıkmamış. Akşam gene olmuş, yatmış yataa, gene sıkıntı almış, bir türlü uyuyamazmış. İlle "Taşı yerine götür" diye Kütüklü Tekke Baba söylermiş rüyasında. Sabah olmuş ikinci geceyi de hiç uyumadan geçirmiş. Bütün gece onu düşünmüş. Demiş: "Bu akşam da onu görürsem bakalım ne yapçam." Üçüncü akşam da yatmış, gene bütün gece "Taşı yerine götür.i.. Taşı yerine götür". Bütün gece gene söylenmiş sıkıntıdan. Rum bütün gece hiç uyuyamamış. Ertesi günü kalkmış İs-keçe'ye doktora gitmiş, doktor bakmış, demiş: "Sen bi kötülük mü yaptın- ne varsa aklında karik o vaadini yerine getir." O da doktora anlatmış. Doktor demiş: "Sen taşı al yerine götür yoksa başka türlü uyuyamazsın." Rum dönmüş doktordan, gelmiş köyüne. Almış taşı, götürmüş tekkeden çıkardığı yere. Daha âlâ daha güzel koymuş ve mezarı da biraz öteberi gömmüş.

Fakat bugünkü tekke tabi eskisine nazaran ha-rabe durumda. Tekke denecek yanı yok yani.

(Abdürrahim Dede, Batı Trakya Türk Folkloru, 1978)
Derleme Yeri: Sünnetçiköy-îskeçe Kişi' Fahreddin Ağa Raif Yaşı: 74


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)