2 Ocak 2014 Perşembe

ASUR TİCARET KOLONİLERİ

                       Asur Ticaret Kolonileri


Milattan Önce 1920 ve 1750 tarihlerini kapsayan süreç, Asur Ticaret Kolonileri Çağı olarak adlandırılmıştır. Bu dönem aynı zamanda Anadolu topraklarında yazılı tarihin ve Orta Tunç Çağı’nın da başladığı tarihi içermektedir.
Tunç yapımı için ihtiyaç duyulan kalay, Anadolu’da az olduğu için, Mezopotamya kalayına ihtiyaç duyulmuştur. Asur’lu tüccarlar da bu sebeple Anadolu’ya kalay götürmeye başlamıştır. Zamanla taşınan malların çeşitliliği de artmıştır.
Mezopotamya’daki Eski Asur Devleti ve Anadolu arasında kurulan ticaret yolu zamanla gelişerek, her iki coğrafya arasında büyük bir ticaret yoluna dönüşmüştür. Bu sayede Anadolu, ticari ilişkiler içinde olduğu uygarlıklarla etkileşim halinde olmuş, Mezopotamyalılar’ın silinidir mühürleri, dilleri ve çivi yazıları gibi kültürel unsurlarını da böylece Anadolu’ya gelmiştir. Anadolu’da ortaya çıkan çömlekçilik ise yine Mezopotamya etkilerini de barındırarak gelişmiştir.
Anadolu’ya Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Adana kapılarından geçerek gelen tüccarlar, bu ticaret yolunda ulaşım için eşek kervanları kullanmıştır. Aynı zamanda ticaret yapan bu insanlar, vergi ve kira da ödemekteydi. Ödemelerinin karşılığında ise Anadolu’daki beyler tarafından, ticaret yollarından geçerken yollarının ve mallarının korunma hakkını elde ediyorlardı.
Şehir dışındaki pazaryerlerine yerleşen tüccarlar, “karum” adı verilen pazarlarda alışveriş yapabiliyordu. Karumların en başlıcası ise Kültepe’nin aşağısında kurulmuş olan “Kaniş Karum”du. Anadolu’daki Karumların hepsi Kaniş Karum’a, o da Asur’a bağlı bulunmaktaydı. Diğer Karumlardan bazıları ise; Hattuşaş, Aneş, Karahöyük ve Alişar olarak sıralanabilir.

Asur Ticaret Kolonileri'nin Sonu

Anadolu topraklarında rüşvet, vergi kaçakçılığı ve tefeciliğe dayalı bir ticaret düzeni kuran Asur ticaret kolonisinin merkezi olan Kültepe’yi (Kaniş/Neşa) Hititler milattan önce 1750’de ele geçirmiştir. Bu olay Asurlular’ın tefeciliğinin sonunu getirmiştir. Çünkü Asurlular’ın tefecilik ve ticaret sömürüsünden bıkan kent krallıkları Hititlere karşı sempati beslemiş. Bu sempatiyle beraber bu krallıklar tek tek Hitit egemenliğine girmiştir ve Hititler Anadolu’nun büyük bir bölümüne sahip olmuştur. Anadolu’nun Hitit egemenliğine girmesinden sonra Asur’lular Anadolu ile ticaret yapamamış ve bu ticaret kolonilerinin sonu gelmiştir.

Asur Ticaret Kolonileri Çağında Kervanlar

Asur’lu tüccarlar taşımacılığın ilk örneklerini dünya sahnesine getirmiştir. Asur’lu tüccarlar ticaret kervanlarında taşıma için eşekleri kullanırdı. Bu kervanlarda 250’ye yakın eşek bulunurdu.
Bu kervanlar Asur’dan yola çıkan bu kervanlar, Dicle boyunca kuzeye ilerleyip Güneydoğu Anadolu’ya geliyorlar. Burada ya Elbistan Ovası üzerinden ya da Ergani Maden Geçidi’nden Torosları ve Malatya yakınlarında Fırat’ı aşıp, Tohma Çayı Vadisi boyunca ilerleyip Kültepe’ye varıyorlardı. Bu güzergah yaklaşık olarak 1000 kilometreydi.
Gidip dönmesi yaklaşık 3 ay süren bu yol boyunca kervanları soymak isteyen eşkiyalar olurdu. Bu tehlikeye karşı kervanları korumak için görevlendirilen kişİler vardı ve bu kişilere kervan sahipleri, ödeme yapmak zorundaydılar.

Asur Ticaret Kolonileri Çağında Kredili Alışveriş

Asur Ticaret Kolonileri Çağı olarak adlandırılan milattan önce 1920 ile 1750 yılları arasında Asur’lu tüccarlar Anadolu’da ticaret kolonileri oluşturmuştur. Asur’lu tüccarlar Anadolu’daki insanlara tekstil ürünleri ve kalay satıp karşılığında tahıl ürünlerinin yanı sıra altın, gümüş ve bakır gibi madenleri alıyordu.
Çok kurak geçen yıllarda tahıl ürünleri yetişmediğinden, Anadolu halkı Asur’lulardan kredi ile mal alıyorlardı. Bu kredilerin yıllık yüzde 180’e varan faizleri oluyordu.
Anadolu halkı bir sonraki yılda kuraklık nedeniyle borcunu ödeyemezse, borcuna karşılık ailesinden bir kişiyi Asur’lu tüccarlara köle olarak vermek zorunda oluyordu. Bazı Anadolu insanları bu duruma karşı çıkıp, kentinin kralına şikayette bulunuyordu. Bazı kent kralları borçların silinmesine dair fermanlar yayınlıyor ve bu borçlar siliniyordu. Buna kızan bazı Asur kralları Anadolu’ya gelip bu kent krallıklarına saldırıyordu. Ancak bazen Asur’lu tüccarların bu saldırı istekleri destek görmüyor ve alacaklarını alamıyorlardı. Bu sorunu ortadan kaldırmak için Asur’lu tüccarlar kredili satışlarda saygın tüccarların malı alanlara kefil olma şartı getirmişlerdir.

Asur Ticaret Kolonileri

Milattan Önce 1920 ve 1750 tarihlerini kapsayan süreç, Asur Ticaret Kolonileri Çağı olarak adlandırılmıştır. Bu dönem aynı zamanda Anadolu topraklarında yazılı tarihin ve Orta Tunç Çağı’nın da başladığı tarihi içermektedir.
Tunç yapımı için ihtiyaç duyulan kalay, Anadolu’da az olduğu için, Mezopotamya kalayına ihtiyaç duyulmuştur. Asur’lu tüccarlar da bu sebeple Anadolu’ya kalay götürmeye başlamıştır. Zamanla taşınan malların çeşitliliği de artmıştır.
Mezopotamya’daki Eski Asur Devleti ve Anadolu arasında kurulan ticaret yolu zamanla gelişerek, her iki coğrafya arasında büyük bir ticaret yoluna dönüşmüştür. Bu sayede Anadolu, ticari ilişkiler içinde olduğu uygarlıklarla etkileşim halinde olmuş, Mezopotamyalılar’ın silinidir mühürleri, dilleri ve çivi yazıları gibi kültürel unsurlarını da böylece Anadolu’ya gelmiştir. Anadolu’da ortaya çıkan çömlekçilik ise yine Mezopotamya etkilerini de barındırarak gelişmiştir.
Anadolu’ya Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Adana kapılarından geçerek gelen tüccarlar, bu ticaret yolunda ulaşım için eşek kervanları kullanmıştır. Aynı zamanda ticaret yapan bu insanlar, vergi ve kira da ödemekteydi. Ödemelerinin karşılığında ise Anadolu’daki beyler tarafından, ticaret yollarından geçerken yollarının ve mallarının korunma hakkını elde ediyorlardı.
Şehir dışındaki pazaryerlerine yerleşen tüccarlar, “karum” adı verilen pazarlarda alışveriş yapabiliyordu. Karumların en başlıcası ise Kültepe’nin aşağısında kurulmuş olan “Kaniş Karum”du. Anadolu’daki Karumların hepsi Kaniş Karum’a, o da Asur’a bağlı bulunmaktaydı. Diğer Karumlardan bazıları ise; Hattuşaş, Aneş, Karahöyük ve Alişar olarak sıralanabilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)