MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN GÖZÜYLE CUMHURİYET ÖNCESİ VE SONRASINDA TÜRK MİLLETİ - TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ANLAYIŞI
Burak CAN*
ÖZET
Makalemizin konusu olan Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı için 1923
öncesine de değinilerek 1923 sonrası değişimi göstermeye çalıştık. Öncelikle,
dünyada milli devletlerin ortaya çıkışı, milliyetçilik akımının Osmanlı
Devleti’ne geliş sürecine değinilmiştir. Ardından, Türk milliyetçiliği
olgusunun oluşum aşamalarına değinilmiş ve Mustafa Kemal ile yükselmesi
anlatılmıştır. Kurtuluş mücadelesi sırasında iki dayanak noktasından biri
olarak görülen ve uygulanan Türk milliyetçiliğin diğer devletlerden farklı
yanlarını Mustafa Kemal’in birçok yerde yapmış olduğu tamim, beyanname, bildiri
ve konuşmalarından aktarılmaya çalışılmış ve bunları destekleyici maiyette
olması için yakın çevresinde bulunmuş kişilerin bu konuda ki konuşmalarından
faydalanılmıştır.
GİRİŞ
Atatürk’ün gözünden millet ve milliyetçilik anlayışına bakmaya
çalışacağız. Bunu yaparken Cumhuriyet öncesi millet ve milliyetçilik anlayışı
ile Cumhuriyet sonrası Mustafa Kemal’in milli devlet inşasına göz atacağız. Bu
konulara girmeden önce millet olma olgusunun ne zaman bu coğrafyaya girdiğine
ve bu olgunun farklı kişilerce tanımlarını ele alacağız. Sonrasında,
Osmanlı’nın bünyesinde yaşayan onlarca farklı milletin 1789 Fransız
İhtilâli’nden etkilenmesi ile bağımsızlık hareketlerine bakacağız. Bu
hareketin, Osmanlı Devleti’nde asli unsuru oluşturan Türklerin geç kavuşmasının
sonuçlarını ve Türklerin millet olma yolundaki aşamaları göreceğiz.
Bugün kullanılan “millet” kavramı Türkçeye, Tanzimat döneminde Batı’daki
“nation” teriminin karşılığı olarak girmiştir. Ancak Osmanlı aydınları bu
kavrama Batı’da olduğu gibi “ırk” anlamını vermemişlerdir.[1]
Öncelikle millet olgusunun farklı kişilerin tanımlarıyla anlatmaya
çalışacağız. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre:
‘’Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu,
ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus’’ olarak
tanımlanmıştır.[2]
Aynı terimi Yusuf Akçura Bey : ‘’Millet, ırk ve lisanın esâsen birliğinden
dolayı ictimâî vicdânında (toplumsal vicdanında) vahdet hâsıl olmuş (birlik
meydana gelmiş) bir cemiyet-i beşeriyyedir (insan topluluğudur).’’ şeklinde
açıklamıştır.[3]
Namık Kemal ise, millet kavramını İslam kavramı ile birlikte harmanlayarak
ifade eder: ‘’Bizim milletimiz İslam
olduğu gibi, milleti- İslamiye’nin dairesi içerisine, Hazreti Peygamber’den
bugüne kadar gelen bütün Müslümanlar dâhildir.’’[4] Diyerek ifade eder. Namık Kemal’in
makalelerinde, bugün kullandığımız anlamdaki “millet” kavramı: “kavim”, “cins”, “fırka” ya da “ümmet”
olarak geçer.[5]
Türkçülük ideolojisinin babası olarak tanınan ve Mustafa Kemal’inde düşünce
yapısını etkileyen Mehmet Ziya Gökalp’a göre millet: ‘’ Ulus, ne ırksal ne kavimsel, ne coğrafi ve siyasal, ne de iradeye bağlı bir topluluk değildir. Ulus, dilce, dince,
ahlâkça ve güzel sanatlar yönünden ortak olan, yani aynı eğitimi almış
kişilerden oluşan bir topluluktur ‘’ der.[6]
Mustafa Kemal’in düşünce yapısını etkileyen Ziya Gökalp’in düşüncesinden sonra
Mustafa Kemal’in tanımına bakacağız. Mustafa Kemal’e göre millet(ulus) tanımı :
‘’Zengin bir anılar kalıtına sahip
bulunan, birlikte yaşamak konusunda ortak arzu ve uygun görmede samimi olan ve
sahip olunan mirasın korunmasına devam hususunda iradeleri ortak olan
insanların birleşmesinden meydana gelen topluluğa ulus adı verilir’’[7]
diyerek açıklarken bu tanımı daha da detaylandırmaktadır. Mustafa Kemal bu
tanıma ek olarak: ‘’ a) Siyasal varlıkta
birlik, b) Dil birliği, c) Yurt birliği, d) Irk ve köken birliği, e) Tarihsel
yakınlık, f) Ahlâksal yakınlık’’ maddelerini de eklemiştir. Gökalp ve
Mustafa Kemal’in tanımları karşılaştırıldı vakit millet(ulus) olgusunun tek bir
maddeye sıkıştırmama ve kültürel bir topluluk olarak değerlendirmede
birleşirken ulusu oluşturan etkenlerde ayrılma yaşarlar.[8]
Millet olgusunu çeşitli kişilerin tanımlamaları açıkladıktan sonra,
Osmanlı Devleti’nin asli üyesi Türklerin millet ve Türk Milliyetçiliği
anlayışlarının geliş sürecinde Mustafa Kemal’in etkisini inceleyeceğiz.
1.Fransız İhtilâli İle Ortaya Çıkan Milliyetçilik Akımı ve Osmanlı
Devleti’ne Etkileri
Fransız İhtilâli dünyada ki ilk ihtilâl hareketi değil öncesinde 1640
İngiliz ve 1776 Amerikan İhtilâlleri [9]
olmuş fakat Fransız İhtilâli etkisini yaratmamıştır. Fransa’da İhtilâl patlak
verdiği zaman, Osmanlı-Fransız münasebetleri, Kanuni Sultan Süleyman ile
I.François arasında kurulmuş geleneksel dostluk çerçevesi içinde cereyan
etmekte devam ediyordu. [10]
1789 yılına gelindiğinde Osmanlı tahtında bulunan III. Selim ile Fransa
tahtında bulunan XVI. Louis, III. Selim şehzadeliği döneminde mektuplaşmaları
mevcuttu. III. Selim Fransa’ya sempati duyar ve Fransız dostluğuna önem
verirdi. III. Selim tahta çıkmadan önce kafasında bazı reform hareketleri
düşünmüş ve bu hareketlerin Fransa tarafından destekleneceğini düşünmüştür.
İhtilâl Osmanlı Devleti’nde herhangi bir endişe yaratmamıştı.[11]
İhtilâl, imtiyazlı sınıfları yıkmak üzere yapılmış fakat Osmanlı Devleti’nde
böyle bir sınıfın olmaması tedirginlik yaratmadı. Bu durum endişe ve
tedirginlik yaratmadığı gibi Osmanlı Hükümeti, Fransa’ya 1797 yılında Moralı
Seyid Ali Efendi’yi daimi elçi olarak görevlendirdi.[12]
Fransız İhtilâli’nin, Osmanlı Devleti
üzerinde ki ilk başta ki görüntüsü Sırkatibi Ahmed Efendi’nin yazdığı
hatırattaki tanımıyla: ‘’ Françe Kavminin Galeyanı’’[13]
şeklindedir. Fransız İhtilâli ile birlikte dünyaya yayılmaya başlayan millet ve
milliyetçilik olgusu elbet Osmanlı Devleti’nde de karşılığını bulacaktı. Bu
karşılığı bölgelere ayırarak kısaca değineceğiz. Bu karşılık Osmanlı
Devleti’nin bütünlüğü için uygulanmaya çalışılan İslamcılık ve Osmanlıcılık politikalarının
iflasına ve Türkçülük politikasının yeşermesine zemin hazırlayacaktır. Öncelik
Müslüman toplumlarında ki bağımsızlık hareketlerine değineceğiz. Türkler
dışındaki Müslüman halkların milliyetçi hareketlerini engelleme çabaları da işe
yaramamış, özellikle Arap ve Arnavut ulusal topluluklarında görüldüğü gibi.
İslâm ümmetçiliği, bir Osmanlı kimliğini yaratma projesinde çok az başarılı
olmuştur.[14] Arap aydınları arasında da özellikle
İmparatorluğun son döneminde kendi geleceklerinin ne olacağı ya da ne olması
gerektiğine yönelik tartışmaların yaşandığı görülmektedir. Bu doğrultuda Arap
milliyetçiliğini savunan çeşitli dergi ve gazetelerle birlikte bu amacı savunan
örgütlerin kurulma süreci yaşanmıştır. Suriye'nin, Mısır'ın ve Lübnan'ın,
bağımsızlığı için çalışan örgütlerin ortak amacı, Osmanlı egemenliğinden
kurtularak kendi topraklarında bağımsız bir ülke yaratmaktır.[15] Fakat Arap milliyetçi hareketi kendi devletlerini
kurma amacına ulaşdıysa da birleşik bir Arap devleti kurma düşüncesi
gerçekleşmemiştir. Bu süreç içinde İngiliz ve Fransızlarla Osmanlı Devleti'ne
karşı birleşen Arap milliyetçileri, Osmanlı Devleti'nin yenilgisinden sonra
yine kendi topraklarının sömürge haline getirilmesine ve yüzyıllardır Arapların
yaşadığı topraklarda, tarihsel hasımları olan Yahudilere bir vatan oluşturulmasına
tanık olmuşlardır. Osmanlı Padişahı Abdülhamid'in Filistin topraklanın satın
almak için gelen Yahudi zenginlerine "bu topraklan kendi kanımızla aldık,
ancak aldığımız bedele size verebiliriz" sözlerinin üzerinden çok geçmeden
Araplar, kendilerine olan olumsuz etkisi uzun yıllar sürecek bir Yahudi
Devleti'nin kuruluşuna zemin hazırlamışlardır.[16]
Diğer bir Müslüman topluluk olan Arnavutlar da bağımsızlık hareketleri içinde
bulunmuşlardır. Kısaca bu konuya da bakacağız. Devlet içinde Müslüman
Türklerden ve Araplardan sonra İslam olan en büyük topluluk Arnavutlar idi. Bu
topluluk devlet içinde bağımsızlık hareketine en son katılan idi. 1908
Devrimi’nde en büyük ve sürekli bir eylem hareketleri içerisinde olmuşlardır. Arnavutluk
bağımsızlık sürecinde, milliyetçi örgütlerin önemli yeri bulunmaktadır. Arnavut
denekleri, Kürt dernekleriyle beraber İstanbul'da ilk kurulan örgütler
olmuşlardır. [17]
Arap ve Arnavut ulusal hareketlerinin ortaya koyduğu gibi, Müslüman
unsurlarda milliyetçi hareketin oluşmasında, Batı'dan gelen milliyetçi
düşüncelerin önemli payı olduğu söylenebilir. Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde
eğilim gören Müslüman gençlerin milliyetçi düşüncelerle ülkelerine dönmeleri ve
düşünceleri yaymaları, bir ulusal hareketin oluşmasına yol açmıştır, Diğer
yandan İmparatorluğun çözülme sürecine girmesiyle birlikte ortaya çıkan
ekonomik ve siyasal bozulmanın, Arap ve diğer Müslüman kentlerinde kendini
hissettirmesiyle başlayan çözüm arayışları sonucu, milliyetçilik ve ulusal
devlet kurma düşüncesi, güçlü bir seçenek olarak kendini göstermiştir. Bu
seçeneğin güçlenmesi ve örgütlenmesi sürecinde, Batılı devletlerin ayrılıkçı
Müslümanların hareketlerini ideolojik ve lojistik anlamda desteklemesi,
Müslüman unsurlarda milliyetçi hareketlerin güçlenmesini sağlamıştır. Bu
etkenler kadar olmasa da, Jön Türk devrimi sonrası güçlenen Türkçülük
düşüncesinin, başta Arap ulusal hareketi olmak üzere, diğer Müslüman unsurlardaki
ulusal hareketlerin oluşumunda etkisi olduğu söylenebilir. Müslüman topluluklarda
milliyetçi hareketlerin ortaya çıkmasıyla, İmparatorluğun dağılmasını önleyecek
bir seçenek olarak görülen İslamcılık, bu niteliğini kaybetmiş, yerini Türk
milliyetçiliği ideolojisine bırakmıştır.[18] Devlet içindeki Müslüman unsurlara baktıktan
sonra şimdide gayrimüslim unsurlara bakacağız. Osmanlı toplumsal yapısını
biçimlendiren millet sisteminin, gayrimüslim topluluklara idari ve dinsel
haklar ve özgürlükler getirmesine karşı, bu topluluklarda diğer etkenlerle
birlikle milliyetçilik akımlarının güçlenmesi noktasında elverişli bir zemin
hazırlamıştır. Millet sistemi gayrimüslimleri Osmanlı toplumuna entegre etmeyi
amaçlayan bir sistem olduğu halde yaşanan süreç sonunda, bu toplumların
ayrılıkçı hareketlerini kolaylaştıran bir unsur haline gelmiştir. Tanzimat
reformları amaçladığı Osmanlı ulusu yaratma amacına ulaşamamış, bu arada
milliyetçilik de gayrimüslim halkları etkilemeye devam etmiştir. Tanzimat ile
eşit hale gelen gayrimüslim halkın önderleri, sahip oldukları otoritelerini
kaybetmeye başladıkları sırada, bu halkların içinden çıkan milliyetçi liderler,
din adamlarının kaybettikleri otoriteyi kendilerine aktarmayı başarmışlardır.
Devletin giderek daha fazla toprak kaybetmesi ve o güne kadar Türklerle eşit
haklara sahip Müslüman halkların da ayrılıkçı hareketlere girişmeleri,
Osmanlıcılık ve İslamcılığın çöküş karşısında bir engel oluşturamayacağı
düşüncesini güçlendirmiştir.[19]
Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde Avrupalı devletler ülke içinde yaşayan
gayrimüslimlerin koruyuculuğunu o kadar ileri düzeye götürmüşlerdir ki, sanki
kendi vatandaşları olan kişileri yabancı bir ülkenin yönetiminden kurtarmaya
çalışıyormuş gibi, hukuk dışı koruma yöntemleri geliştirmişlerdir. Ticari ve
hukuki ayrıcalıklar getiren kapitülasyonlar azınlıklarla beraber yabancıların
da Osmanlı Devleti içinde daha çok yatırım yapmasını sağlamış ve bu da onları
devlet içinde bağımsız bir iktisadi güç haline getirmiştir.[20]
Giderek ekonomik açıdan palazlanan gayrimüslim halklar, düşünsel
alandaki yeni gelişmelerin de etkisiyle bir siyasal bağımsızlık hareketine
girişmişlerdir. 1805'de Sırp bağımsızlık hareketi, büyük ölçüde Rusya'nın
desteğiyle ortaya çıkmış ve başarıya ulaşmış, bunu 1821'de Mora'da patlak veren
Yunan isyanı izlemiş ve bu hareket 1830'da Yunanistan'ın bağımsızlık ilanı ile
sonuçlanmıştır. 1856 Islahat Fermanı'nın azınlıklara iktisadi ve toplumsal
alanda yeni haklar getirmiş ve bunlar da milliyetçi hareketlere uygun bir
hareket alam sağlamıştır. Nitekim I848'dc başlayan Bulgar isyanı, bağımsız
Bulgar devletinin kurulmasına giden süreci başlatmış. 1858'de Bosna-Hersek'in
bağımsızlık hareketi başlamış, 1897'de Girit bağımsızlığını ilan etmiştir.
Osmanlı Devletinde gayrimüslimlerin milliyetçi bağımsızlık hareketlerine
yönelmeleri Osmanlı'da İslamcılık akımının ortaya çıkması ve güçlenmesi sonucunu
doğurmuştur.[21]
Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Türkler harici Müslim ve gayrimüslim
toplulukların bağımsızlık hareketlerine baktıktan sonra Türk Milliyetçiliğinin
doğuşuna göz atacağız.
Türk milliyetçiliği, Arapların ayrılıkçı hareketleri, İngiliz destekli
isyanları ve Anadolu’dan daha fazla imar edilen Balkanlarda yaşayan milletlerin
1912-1913 Balkan Savaşlarında ki tavırları ile acı tecrübeler yaşamış ve öze
dönmenin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Böylece hükümetler asli unsur olan
Türklere ve Türk milliyetçiliğine dönüş başlamıştır.
2.Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu
Türk Milliyetçiliğinin ilk belirtileri edebiyat alanında görülmüştür.[22]
Şinasi, Türkçe kelimeler ile mısralar yazmış, Ziya Paşa, halk edebiyatında
Türklüğü aramaya yönlendirmiştir. Ali Suavi yazılarında devletin asli unsuru
olarak Türkleri işaret etmekten çekinmedi. Mustafa Kemal’in: ‘’Türk milliyetseverliğinin müjdecisi olan
şiirler…’’ diyerek Anadolu’daki mücadeleye katılan Mehmet Emin için
söylediği hitabı hak eden şair bir dizesinde: ‘’Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur’’ der.[23]
Türk Milliyetçiliği için mihenk taşlarından biride Türk Derneği’nin kuruluşu,
Türk Yurdu Dergisi’nin Yayınları ve Türk Ocağı’nın kurulmasıdır. Bu mihenk
taşlarının amacı özetle; Türklerin fikri, sosyal ve ekonomik düzeylerinin
yükseltilmesi, Türk dilinin gelişmesine hizmet etmek idi. Türk
milliyetçiliğinin doğuşunun temelini bu durumlar hazırlamış ve Mustafa Kemal
ile tam bir zirveye çıkış vardır. Bu yükselişi Mustafa Kemal’in söylev, demeç
ve tamimlerinden takip edeceğiz. Ve Atatürk Milliyetçiliğini, Mustafa Kemal’in
sözleri ile anlatacağız.
3.Mustafa Kemal İle Yükselen Türk Milliyetçiliği ve Mustafa Kemal’in
Sözleri
Mustafa Kemal, mütarekeden sonrasında müfettişlik görevi ile Samsun’a
ayak bastıktan üç gün sonra İstanbul’a gönderdiği rapor da izleyeceği yolu şu
şekil de belirtmiştir: ‘’…Millet
yekvücut olup hâkimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef ittihaz etmiştir.’’
demektedir.[24]
Mustafa Kemal, Anadolu’da giriştiği kurtuluş mücadelesini iki temel üzerine
inşa etmişti. Bunların ilki, Türk milliyetçiliği diğeri ise, millet egemenliği
idi. 22 Haziran 1919 günü Amasya Tamiminde şunları ifade etmiştir: ‘’Milletin
bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır. Ertesi gün 23 Haziran 1919 tarihinde Lord
Curzon’a gönderilen bir telgrafta :’’ Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, milliyetçi
duygunun merkezi haline gelmiştir.’’ denilerek doğru bir teşhis konmuştur.
Mustafa Kemal’in yüce Türk milletine inancını şu sözleri ile anlıyoruz. ‘’Batı milletlerini, bütün dünyanın
milletlerini tanırım. Fransızları tanırım, Almanları, Rusları… şahsen tanırım
ve bu tanışmam da harb sahalarında olmuştur, ateş altında olmuştur. Ölüm
karşısında olmuştur. Yemin ederek size temin ederim ki, bizim milletimizin
manevi kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetinin üstündedir.’’ [25]
Türk milliyetçiliğinin şahlanışı sadece Anadolu’nun şahlanışı olmamıştır. Bu
yükseliş, ezilen tüm halklarında meşru haklarını aramaya yöneltecektir. Bunu en
yakın Asya ve Afrika halklarının mücadelesine örnek olacaktı. Daha önce de
belirttiğimiz üzere Mustafa Kemal, milli mücadeleyi iki temele dayandırmıştı.
İlki, Türk milliyetçiliği diğeri milli egemenlik idi. Bunları bizzat
konuşmasında da belirtmiştir: ‘’Ben 1919
senesi Mayıs’ın içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu.
Yalnız Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve
manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk milletine güvenerek
işe başladım.’’[26]
Yine aynı konuda bir başka düşüncesini şu şekilde ifade ediyor Mustafa Kemal: ‘’Milli mücadeleyi yapan doğrudan doğruya
milletin kendisidir; milletin evlatlarıdır. Milli mücadelede, şahsi hırs değil,
milli izzet-i nefs gerçek sâik olmuştur.’’[27]
Türklerin, geldikleri yere yani Orta Asya’ya yeniden sürülmeleri,
gönderilmeleri gerektiğini dile getiren emperyalistlere karşı Mustafa Kemal şu
sözleri ile Türk milletini müdafaa etmiştir: ‘’ Milletimiz aleyhinde söylenenler bütünüyle iftiradır.’’ ‘’Milletimizin
büyük kabiliyetleri tarihen ve mantıken sabittir’’. ‘’Milletimiz… büyük güçlükler içinde bir imparatorluk vücuda getirdi. Ve
bu imparatorluğu altıyüz yıldan beri tam bir ululuk ve büyüklükle sürdürdü.
Bunu başaran bir millet elbette yüksek siyasi ve idari niteliklere sahiptir.
Böyle bir durum yalnız kılıç gücüyle vücuda gelemezdi. Dünya bilir ki, Osmanlı
Devleti, çok geniş olan ülkesinde, bir sınırından öteki sınırına ordusunu
olağanüstü bir sür’atle ve tamamen donatılmış olarak naklederdi. Böyle bir
hareket yalnız ordu teşkilatının değil, bütün idare şubelerinin son derecede
mükemmel işlediğinin ve kendilerinin kabiliyetli olduğunun delilidir.’’
‘’Milletimizin zalim olduğu iddiası da sırf iftiradan, baştan başa yalandan
ibarettir. Hiçbir millet, milletimizden
daha çok yabancı unsurların inanç ve adetlerine riayet etmemiştir Hatta
denilebilir ki, başka dinlere mensup olanların dinine ve milliyetine riayetkâr
olan yegâne millet bizim milletimizdir.’’ ‘’Fatih İstanbul’da bulduğu dini ve
milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum Patriki, Bulgar eksarhı ve Ermeni
kategigosu gibi Hıristiyan din reisleri imtiyaza sahip oldu. Kendilerine her
türlü serbestlik verildi. İstanbul’un fethinden beri, Müslüman olmayanların
mazhar bulundukları bu geniş imtiyazlar milletimizin dinen ve siyaseten
dünyanın en müsaadekar ve civanmert bir milleti olduğunu isbal eden en büyük
delilidir.’’[28]
Mustafa Kemal milli duygulardan yoksun aydınlara da şu şekilde
seslenmiştir: ‘’ … Nadir şekilde de olsa
üzüntüyle işitiyoruz ki, milletin tarihini okumamış veya milli duygudan yoksun
kalmış oldukları anlaşılan bazı şahıslar, yabancıların aleyhimizde ileri
sürdükleri suçlamaları reddetmedikten başka, vatanlarını kabahatli göstermekten
çekinmiyorlar.’’[29]
Mustafa Kemal, Onuncu Yıl Nutku’nda Türk milletini nasıl değerlendiriyor
şu sözü ile anlatalım: ‘’ Türk
milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir…
Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini
bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve
onda yükselmektedir… Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni âlem,
az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır… Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı
ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek
medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.’’[30]
Mustafa Kemal yine Türk milletini değerlendirirken şu sözleri sarf etmiştir: ‘’Türk’ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti
çok yüksek ve büyüktür.’’[31]
‘’Bizim milletimiz vatan için, hürriyeti
ve egemenliği için fedakâr bir halktır.’’[32]
‘’Türk esirlik kabul etmeyen bir
millettir.’’[33]
‘’Bizim başka milletlerden hiçbir
eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, yüksek amaçlar uğrunda ölmesini
biliriz.’’[34]
Mustafa Kemal, Türk milletinin içerisinde bulunduğu taciz ve tecavüze,
işgallere karşı bir bütün oluşunu şu cümleler ile ifade etmektedir: ‘’Milli Teşkilat, milletin maruz bırakılmak
istenildiği haksız muameleler üzerine vücuda gelmiştir. Teşkilat, milletin açık
haklarına karşı vukua ve daha da vuku bulması düşünülen tecavüzlere karşı
kendini koruma emelinden doğmuştur. Bugün Anadolu ve Rumeli vilayetinde milli
teşkilattan mahrum hiçbir yer kalmamıştır.
Millet, yekvücut olarak haklarının muhafazasına ve korunmasına azmetmiş olduğu
için, teşkilatımızın hükmü bütün vatana yayılmış demektir.’’[35] Mustafa Kemal, milletin yekvücut
olmasında aydınların rollerinde de bahsetmiştir. Başlangıçta ki önemlerini şu
ifadeler ile dile getirmiştir: ‘’ Bütün
millet bir vücut gibi bir hale getirilmelidir. Her millette olduğu gibi bizde
de bir işe müteşebbisler başlar, en son ferde ve yukarıya doğru sirayet
ettirilir. Az zamanda talep olunduğu gibi hakiki istikametine sevk edebilmek
için aydınlar daha çok vazifelidir, aydınların vazifeleri gayet büyüktür.
Hiçbir millet yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan ilerlesin.’’[36]
Mustafa Kemal, kazanılan bağımsızlığın değerini ve korunması gerekliliğini
belirtmiş ve bağımsızlık için çekilen acıların unutulmamasını şu sözlerle ifade
etmiştir: ‘’ Milletimiz bugün on üçüncü
milli bayramı idrak ediyor. Bir taraftan en acı felaketlerin, diğer taraftan da
fedakâr milletimizin bütün cihana gösterdiği müstesna kahramanlıkların tarihini
ihtiva eyleyen bu son on iki senenin hatıralarını konuşurken büyük bir heyecan
ile titrememek mümkün değildir. Geçen felaket günlerinin ıstıraplarıyla yüklü
olarak on üçüncü milli yıla girerken, maziye ait yaralarımız için ancak bir
tedavi çaresi tasavvur etmeliyiz: ‘’Bağımsızlık davasında ölünceye kadar sebat
ve ısrar.’’[37]
Mustafa Kemal milliyetçiliğinin bazı anlayış ve özellikleri mevcuttur.
Bunlara kısaca değinmek gerekirse;
a.Milli Birlik ve Bütünlüğe Önem Verir
Atatürk milliyetçilik şuuru içinde milli birlik ve bütünlüğe büyük önem
verir. Milli Birlik ve beraberlik duygusu millet fertlerini birbirine sımsıkı
bağlar. Zaten milli birlik ve beraberlik duygusu dünyada milliyetçilik
cereyanının yayılmasından sonra kurulan milli devletlerde önem kazanmaya
başlamıştır. Lozan Barış Antlaşması sonucu Yunanistan ile yapılan mübadele ile
milli sınırlar içinde homojen bir toplum yaratan Atatürk, milli varlığımızın
temelini birlik ve milli şuurda görmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte, milliyetçilik rejiminin
temeli haline gelmiş, dolayısıyla böyle hızlı değişme dönemlerinde toplumda
çıkabilecek bölünmeler Türk milliyetçiliğinin birleştiriciliği sayesinde
önlenebilmiştir. Çünkü milliyetçilik devlete bağlılık fikrinin bir güvencesi
olduğu gibi, aynı millete mensup olmanın gururuyla milli birlik ve beraberlik
yolunu açan bir ideolojidir.[38]
Yüzyıllar boyunca aynı bayrak altında aynı inançları paylaşarak yaşamış, ortak
vatanlarını omuz omuza savunmuş, ‘’kaderde, kıvançta ve tasada ortak olmuş’’,
aynı büyük milletin şerefli evlatları olarak yaşamağa kararlı insanlar arasına
ayrılık tohumları ekilmeğe çalışılması Atatürk’ün toplayıcı, birleştirici Türk
milliyetçiliği anlayışıyla bağdaşmaz.[39]
Mustafa Kemal, milletin birlik ve beraberliğinin önemini şu sözler ile ifade
etmektedir: ‘’Türk milleti, kendinin ve
memleketin yüksek menfaatlerinin aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, vatansız
ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri
anlamayacak bir topluluk değildir.’’[40]
Aynı konuda başka bir konuşmasında bu konu hakkında şunları dile getirmiştir: ‘’ Gerektiğinde vatan için bir tek fert
gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet, elbette büyük bir
geleceğe layık ve aday olan bir millettir.’’[41]
b.Sınıf Kavgasına Karşıdır
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının önemli bir özelliği de sınıf
mücadelesini reddetmesi ve sosyal dayanışmayı esas almasıdır. Atatürk, Türk
toplumunu teşkil eden köylü, çiftçi, esnaf, sanatkâr, sanayici, tüccar, serbest
meslek sahibi ve memur gibi her çeşit meslek ve zümrelerin, aynı milli toplumun
birer unsuru olarak sosyal adalete uygun esaslar içinde, ahenkli bir tarzda
işbirliği yapmalarını; bunlar arasında çıkabilecek anlaşmazlıkların millet
yararını her şeyin üstünde tutarak uzlaştırılmasını ve bağdaştırılması öngören
temel bir görüşe sahiptir.[42] Atatürkçülük, ne sosyal dertlere karşı
kayıtsız kalınmasını, ne de milli bütünlüğün sınıf kavgası kışkırtmalarıyla
parçalanmasını kabul etmez.[43]
Mustafa Kemal bu konu da şunları diyerek bu özelliği desteklemiştir: ‘’ Türk toplumunu oluşturan başlıca çalışma
grupları şunlardır: Çiftçiler, küçük san’at sahibi ve esnaf, amele ve işçi,
serbest meslek sahipleri, sanayiciler, tüccarlar, memurlar. Bunların her
birinin çalışması diğerlerinin ve bütün toplumun hayat ve mutluluğu için
zorunludur. Bu duruma göre, amaç, sınıf mücadelesi yerine sosyal düzen ve
dayanışmayı sağlamaktadır…’’[44]
Mustafa Kemal aşırı sağ ve aşırı sol kölelik rejimlerini reddetmiştir.
Bolşevizmin, uygulamada, bir azınlık diktatörlüğüne yol açtığını anlatan
Atatürk, Bolşevikler (marksist-leninistler) hakkında şöyle diyor: ‘’ Gayelerinde, milli değillerdir. Şahsi
hürriyet ve eşitlik tanımazlar. Halk egemenliğine riayetleri yoktur. İçerde,
çoğunluğu, zorlama ve baskı ile görüş noktalarına itaate mecbur tutarlar;
dışarıda propaganda ve ihtilal teşkilatı ile, bütün dünya milletlerine kendi
prensiplerini yaymağa çalışırlar. Hâlbuki hükümet kurmaktan gaye, evvela ferdi
hürriyetin teminidir. Bolşevik hükümet tarzında istibdat mahiyeti
görülmektedir.’’[45] Yine
Atatürk, daha 1922’de, Batılı istilacılara karşı giriştiği ölümkalım savaşında
Sovyetlerden destek gördüğü bir sırada bile, ‘’biz milliyetçiyiz; ne Bolşevik, ne de komünist olamayız’’ yolunda
çok açık beyanlarda bulunmuştur.[46]
Mustafa Kemal 1935 senesinde verdiği bir demeçte de: ‘’ Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk
gayesi halka hürriyet ve saadet vermektir.’’[47]
c.Gerçekçidir ve Vatan Kavramına Dayanır
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının temel özelliklerinden biri de
gerçekçiliktir. Takip edilecek gerçekçi ve akılcı yolun sınırları belli bir
vatan üzerinde, milli bir Türk devleti kurmak olduğunu anlamıştır.
Milli Mücadele ile çizilen Misak-ı Milli sınırları Türk milletinin
anavatanı olarak benimsenmiştir. 1921 ve 1924 anayasalarında Türkiye ülkenin
adı olarak kullanıldı. Böylece Türk milliyetçiliği milli vatan kavramı ile
bütünleşince açıklık ve güç kazanmıştır. Atatürk’e göre : ‘’vatan diye
adlandırılan bu toprak parçası hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez
bir kütledir.’’[48]
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 5. Dönem 3. Yasama Yılının 33. Birleşiminde 5
Şubat 1937 tarihinde Teşkilatı Esasiye Encümen Reisi Sivas milletvekili
Şemsettin Günaltay şöyle diyor: ‘’
Arkadaşlar; bir milletin ana kanunu yapılırken ilk evvel nazarı itibare
alınacak şey, o milletin kendi hususiyeti, kendi ruhunun tecelliyatı olmalıdır.
Ancak o yoldaki umdelere istinad eden bir millet, en büyük fırtınalar
karşısında varlığını ve benliğini muhafaza eder.’’[49] Mustafa Kemal’in vatan konusunda ki şu
sözleri önemlidir: ‘’ Türk milleti,
Asya’nın batısında ve Avrupa’nın doğusunda olmak üzere, kara ve deniz sınırları
ile ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar.’’… ‘’Yakın ve uzak
zamanlar düşünülürse, Türk’e yurtluk etmemiş bir kıta yoktur.’’ … ‘’Bugünkü
Türk Milleti, varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü Türk, derin ve
şanlı geçmişini; büyük kudretli atalarının kutsal miraslarını bu yurtta da
muhafaza edebileceğinden, o mirasları şimdiye kadar olduğundan çok fazla
zenginleştirebileceğinden emindir.’’[50]
d.Saldırgan Değil Barışçı ve İnsancıldır
Milliyetçilik konusunda hassas olan Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı
asla bencil bir milliyetçilik değildir. Onun milliyetçilik anlayışında her
şeyin üstünde Türk milleti ve bu milletin menfaatleri gelmesine rağmen,
insanlık ailesi içinde başka milletlere de yaşama ve hürriyet hakkı tanır.[51] Bu konuda Atatürk’ün İçişleri Bakanı Şükrü
Kaya şöyle diyor: ‘’ Millici olmak bizim
zaruri şiarımızdır. Fakat bizim millici şiarımız dar ve inhisarcı (tekelci)
değildir. Bizim milliciliğimiz, medeni insanlık içinde, onun esaslı bir unsuru
olarak, insanlığın yücelip yükselmesine
ve bütün dünyayı mutluluk ve refah içinde yaşatmaya yönelmiş bir
milliciliktir.’’[52] Mustafa Kemal, bir milletin barış
içinde yaşabilmek için kendini savunacak güce ve iradeye sahip olması
gerektiğini çok açık şekilde anlatmıştır: ‘’
Bugün vardığımız barışın ebedi barış olacağına inanmak, safdillik olur. Bu o
kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin hayatını
tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı
gösterildikçe, mukabil saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıf
olanların hukukuna saygının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok
acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği
hazırlıkları yapmakta asla gecikmeyeceğiz.’’[53]
Aynı konu da şu sözleri de unutmamak gerekir: ‘’ Hiçbir millet ve memlekete karşı tecavüz fikri beslemeyiz. Fakat
varlığımızı ve bağımsızlığımızı korumak için, bir de milletimizin iç rahatlığı
ve gönül huzuru ile çalışarak refahlı ve mutlu olmasını sağlamak için her vakit
memleket ve milletimizi korumağa gücü yeten bir orduya sahip olmak da
ülkümüzdür.’’[54] Harbin yıkıcı ve acı yanını Mustafa Kemal
birebir yaşayarak tecrübe etmiş bir nesil ve liderdir. Bu konuda şu sözleri
Mustafa Kemal’in saldırgan bir anlayış içinde olmadığını gösterir: ‘’ Ben harpçi olamam. Çünkü harbin acıklı
hallerini herkesten iyi bilirim.’’[55] Mustafa
Kemal’in 16 Mart 1923 tarihinde Adana’da yaptığı konuşmada : ‘’ Harp zaruri ve hayati olmalı… Öldüreceğiz diyenlere karşı,
ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye uğramadıkça,
harp bir cinayettir.’’[56] Bu konuda son olarak, İsmet İnönü’nün,
Mustafa Kemal’in 25. ölüm yıldönümü anılırken şu sözleri sarf ediyordu: ‘’ Atatürk’ün mücadele neticelerini
milletlerarası sahada makul ölçüler içinde tutması ve durdurması, onun
cesaretidir ve hayranlık uyandıran bir başka tarafıdır. Atatürk, zaferi
kazandıktan sonra, esaslı bir nokta olarak, bütün hayatında insanlığın barış
içinde yaşaması idealinin samimi ve sarsılmaz savunucusu olmuştur. Bugün dünya,
O’na, bundan dolayı da hayrandır.’’[57]
e.Irkçılığa Karşıdır
Atatürk’ün çağdaş milliyetçilik anlayışı ile ırkçılığı bağdaştırmak
mümkün değildir. Atatürk Türk vatandaşlarını din ve etnik köken esasına göre
ayırt etmez. Yani, Türk toplumu içinde büyüyüp, aynı eğitimi gören ve Türklüğü
benimsemiş olan her vatandaş bugünkü milliyet anlayışımıza göre Türk’tür. Bu
sebeple Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı toplumumuzun birliğini, bütünlüğünü
bozacak ırk ayrımcılığı ve bölücülüğü reddeder.[58]
Eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bu konuda şunları söyler: ‘’Bizim millici ilkemiz dar ve tekelci değildir’’[59]
derken, eski başbakanlardan Recep Peker’de şunları demektedir: ‘’Bizim milliyetçiliğimiz, kan ve ırk
milliyetçiliğinden farklıdır.’’[60]
Demektedir. Bu konuda Prof.Dr. Erol Güngör şunları ifade etmiştir: ‘’Hakikatte milliyetçilik, bir kültür
hareketi olmak dolayısıyla ırkçılığı, halka dayanan bir siyasi hareket olarak
da otoriter idare sistemlerini reddeder’’[61]
der. Bu konuda son olarak Mehmet Kaplan’ın şu dediklerine bakacağız: ‘’ Yeni milliyetçiliğin… ırkçı olmadığını
belirtmek lazımdır’’[62]
demiştir.
f.Milliyetçiliği Reddeden Akımlara Karşıdır
Türk milliyetçiliği temeline dayanan Atatürkçülüğün, millet kavramını ve
milliyetçilik prensibini reddeden düşünce akımlarıyla bağdaşmayacağı açıktır.
Atatürk’e göre aynı zamanda insanlara milliyet duygularını unutturup onları bir
dünya devleti halinde birleştirme düşüncesi de gerçekçi değildir. Atatürk,
Hitler ve Mussolini’nin temsil ettikleri demokrasi düşmanı, millet egemenliği
ile bağdaşmayan totaliter devlet anlayışını da reddetmiştir. Atatürk aynı
zamanda, laikliği temel ilkelerinden biri haline getirdiği için teokratik
devlet anlayışının da karşısında olmuştur.[63]
SONUÇ
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışına
sonuç olarak, kendisinden seneler sonra bile öğretileri ve anlayışı bugün bile
yol gösterici bir özellik taşımaktadır. Fikirleri gün geçtikçe eskiyen değil
her gün daha da ihtiyaç duyulan anlayıştır. Behçet Kemal, Atatürk’e şu şekilde
seslenir: ‘’Doğrulup gürlüyorsun yeryüzünde yeniden / Her silkinen, kalkınan,
kurtulan ulusla sen / Tıpkı ilk sesin gibi Samsun’dan, Amasya’dan / Son sesin
yükseliyor Afrika’dan, Asya’dan.’’[64]
Son mısradan da anlaşılacağı üzere Mustafa Kemal’in Türk Kurutuluş
Mücadelesi’nin sadece Türk milletine değil, Afrika ve Asya’nın mazlum
milletlerine de yol gösterici olduğunu kanıtlar niteliktedir. Milliyetçilik,
Atatürkçülük ideolojisin ayrılmaz parçası olmuştur. Mustafa Kemal, kutsal Türk
Kurtuluş Mücadelesi’nin iki temel noktasından birini Türk milliyetçiliği
olduğunu belirtmiştir. Dünyada ki milliyetçilik hareketlerine bakıldığında
Mustafa Kemal’in milliyetçilik anlayışı çağdaşlaşmayı ve muasır medeniyet
seviyesini hedefleyerek hepsinden ayrılır. Mustafa Kemal bu coğrafyada vatan
olgusunu anavatan olgusuna çevirmiş ve unutulmuş olan ait olma duygusunu
yeniden canlandırmayı bilmiştir. Mustafa Kemal’in dünyada ki diğer liderlerden
ayrılan en büyük meziyeti ve özelliği kesin olarak sadece bulunduğu döneme
değil kendisinden sonraki dönemler içinde ışık tutabilmesi olmuştur. Tüm
zorluklara rağmen arkasına emperyalist güçleri değil tüm benliği ile inandığı milletini
alarak yeni, çağdaş ve ileriyi hedefleyen bir devlet kurmuştur. Yine yıllarca
kendi vatanında azınlık gibi yaşayan ve bu durumu görev yaptığı her bölgede acı
şekilde görmüş olması onun ileride yapacağı inkılâpların şekillenmesine sebep
verecektir. Her konuda birçok farklı
fikir ve görüşü okumuş, dinlemiş ve sonucunda bu topraklara ve Türk milletine
en uygun olanı bularak uygulamıştır. Son olarak şunu belirtmekte fayda
olacaktır. Atatürk milliyetçiliği, kalkınmaya, ilerlemeye engel değil tam tersi
bir dinamiği temsil eder. Bölücü, dağıtıcı, parçalayıcı değil, ırk ve mezhep
farklıklarını aynı potada eriterek tek bir duygu oluşumunu destekler. Mustafa
Kemal kendisinden sonra gelen ve kurduğu Cumhuriyet’i emanet ettiği gençliğin
yüksek ses ve gurur ile ‘’Ne Mutlu Türk’üm’’ demelerini ister ve onlara derki:
‘’Yüksel Türk !... Senin için yüksekliğin hududu yoktur’’.
KAYNAKÇA
Akçura,
Y. (2016). Türkçülüğün Tarihi. (E. Kılınç, Dü.) İstanbul:
Ötüken Neşriyat.
Akşin,
S. (1994). Fransız İhtilalinin II. Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Devleti Üzerindeki
Etkileri Üzerine Bazı Görüşler. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi ,
49 (3), 23-29.
Armaoğlu,
F. (2010). 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi. İstanbul: Alkım Yayınları.
Arsan,
N. (1964). Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri. Ankara:
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları.
Atatük
Söylev ve Demeçleri Cilt 1. (1961). Ankara: Türk İnkılap Tarihi
Enstitüsü.
Atatük
Söylev ve Demeçleri Cilt 2. (1961). Ankara: Türk İnkılâp Tarihi
Enstitüsü.
Atatürkçülük
1.Kitap Atatürk ve Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler. (1983). Ankara:
Milli Eğitim Basımevi.
Atatürkçülük
3. Kitap Atatürk ve Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler . (1981). Ankara:
Milli Eğitim Basımevi.
Atatürk'ün
Bütün Eserleri Cilt 5. (2003). İstanbul: Kaynak Yayınları.
Atatürk'ün
Bütün Eserleri Cilt 9. (2003). İstanbul: Kaynak Yayınları.
Feyzioğlu,
T. (1985). Atatürk ve Milliyetçilik. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi ,
1 (2), 353-410.
Feyzioğlu,
T. (1975). Millet Yolunda. İstanbul: Dergah Yayınları.
Feyzioğlu,
T., Eroğlu, H., Giritli, İ., & Aysan, M. (1981). Atatürk Yolu. İstanbul:
Otomarsan Kültür Yayın.
Giritli,
İ. (1997). Atatürk İlkeleri ve İnkılapçılığa Dair. Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi , 13 (37), 215-223.
Gündoğdu,
M. A. (2016). Namık Kemal’in Şiirlerinde “Millet”, “Şehitlik”, “Maksat” ve
“Vatan” Kavramları. Turkish Studies -International Periodical for the
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic , 245-264.
Güngör,
E. (1978). Türk Kültürü ve Milliyetçilik. İstanbul: Ötüken
Neşriyat.
İnan,
A. (1969). Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları. Ankara:
Türk Tarih Kurumu Basımevi.
İnönü,
İ. (1963). Aziz Atatürk. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Kaplan,
M. (1978). Nesillerin Ruhu. İstanbul: Dergah Yayınları.
Karal,
E. Z. (1981). Atatürk'ten Düşünceler. İstanbul: Milli Eğitim
Basımevi.
Karaman,
M. A. (2018). Fransız İhtilâli'nin Osmanlı İmparatorlu'na Etkileri. SDÜ
Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi (44), 62-79.
Karaosmanoğlu,
Y. K. (1981). Atatürk. İstanbul: Kültür Bakanlığı.
Keskin,
M. (1999). Atatürk'ün Millet ve Milliyetçilik Anlayışı. Ankara:
Atatürk Araştırma Merkezi.
Kocatürk,
U. (1984). Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri. Ankara: Turhan
Kitabevi.
Komisyon.
(2011). Türkçe Sözlük. (Ş. H. Akalın, Dü.) Ankara: Türk Dil
Kurumu Yayınları.
Sarınay,
Y. (1990). Atatürk'ün Millet ve Milliyetçilik Anlayışı. Ankara:
Atatürk Araştırma Merkezi.
T.B.M.M.
Zabıt Cerideleri.
Turan,
Ş. (1988). Atatürk ve Milliyetçilik. Belleten , 52 (204),
849-867.
Turan,
Ş. (2006). Atatürk'ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler,
Kitaplar. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Uzun,
T. (2000). OSMANLI DEVLETİ'NDE MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİ. Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi (4), 257-275.
DİPNOTLAR
*Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi
[1]
Mehmet Ali Gündoğdu, (2016), Namık Kemal’in Şiirlerinde “Millet”, “Şehitlik”, “Maksat”
ve “Vatan” Kavramları, Turkish
Studies -International Periodical for the Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic, S.251
[2]
Şükrü Halûk Akalın, (2011) ‘’Türkçe
Sözlük’’ Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, S.1683
[3]
Yusuf Akçura, (2016), ‘’Türkçülüğün
Tarihi’’ (Haz: Erol Kılınç), İstanbul, Ötüken Neşriyat, S.17
[4]
Mehmet Ali Gündoğdu, (2016), Namık Kemal’in Şiirlerinde “Millet”, “Şehitlik”, “Maksat”
ve “Vatan” Kavramları, Turkish
Studies -International Periodical for the Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic, S.251
[5]
Mehmet Ali Gündoğdu, (2016), Namık Kemal’in Şiirlerinde “Millet”, “Şehitlik”, “Maksat”
ve “Vatan” Kavramları, Turkish
Studies -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish
or Turkic, S.251
[6]
Şerafettin Turan, (2006), Atatürk’ün
Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, Ankara, Türk
Tarih Kurumu, S.19
[7]
Şerafettin Turan, (2006), Atatürk’ün
Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, Ankara, Türk
Tarih Kurumu, S.19
[8]
Şerafettin Turan, (2006), Atatürk’ün
Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, Ankara, Türk
Tarih Kurumu, S.19
[9]
Sina Akşin, ‘’Fransız İhtilalinin II. Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Devleti
Üzerindeki Etkileri Üzerine Bazı Görüşler’’,
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 49/3 (Mart 1994): 23.
[10]
Fahir Armaoğlu, (2010), 19. Yüzyıl
Siyasî Tarihi, İstanbul, Alkım Yayınevi, S.136
[11]
Fahir Armaoğlu, (2010), 19. Yüzyıl
Siyasî Tarihi, İstanbul, Alkım Yayınevi, S.137
[12]
Mehmet Ali Karaman, ‘’ Fransız İhtilâli’nin Osmanlı İmparatorluğu’na
Etkileri’’, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 44 (Ağustos
2018) : S.69
[13]
Mehmet Ali Karaman, ‘’ Fransız İhtilâli’nin Osmanlı İmparatorluğu’na
Etkileri’’, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 44 (Ağustos
2018) : S.77
[14]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.257
[15]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.259
[16]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.263
[17]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.264
[18]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.265
[19]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.267
[20]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.268
[21]
Turgay UZUN, ‘’ Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri’’, Türk Dünyası
incelemeleri Dergisi 4 (2000): S.269
[22]Turhan
Feyzioğlu, ’’Atatürk ve Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 1/2
(Mart 1985): S.273
[23]
Turhan Feyzioğlu, ’’Atatürk ve Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi 1/2 (Mart 1985): S.275
[24]Turhan
Feyzioğlu, ’’Atatürk ve Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 1/2
(Mart 1985): S.281
[25]
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt 1
(1961), Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, S.83-84
[26]
Atatürkçülük 1. Kitap Atatürk ve
Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler (1983), Milli Eğitim Basımevi, Ankara, S.48
[27]
Enver Ziya Karal, (1981), Atatürk’ten
Düşünceler, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, S.172
[28]
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt 2 (1961),
Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, S.8-9
[29]
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt 2 (1961),
Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, S.9-10
[30]
Turhan Feyzioğlu, ’’Atatürk ve Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi 1/2 (Mart 1985): S.291
[31]
Atatürkçülük 1. Kitap Atatürk ve
Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler (1983), Milli Eğitim Basımevi, Ankara, S.49
[32]
Atatürkçülük 1. Kitap Atatürk ve
Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler (1983), Milli Eğitim Basımevi, Ankara, S.49
[33]
Atatürkçülük 1. Kitap Atatürk ve
Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler (1983), Milli Eğitim Basımevi, Ankara, S.51
[35]
Atatürk’ün Bütün Eserleri Cilt 4,
(2003), Kaynak Yayınları, İstanbul, S.321
[36]
Atatürk’ün Bütün Eserleri Cilt 5,
(2003), Kaynak Yayınları, İstanbul, S.299
[37]
Atatürk’ün Bütün Eserleri Cilt 9,
(2003), Kaynak Yayınları, İstanbul, S.85
[38]
Yusuf Sarınay, (1990), Atatürk’ün Millet
ve Milliyetçilik Anlayışı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, S.99
[39]
Turhan Feyzioğlu, (1975), Millet Yolunda,
Dergâh Yayınları, İstanbul, S.243
[40]
Atatürkçülük 1. Kitap Atatürk ve
Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler (1983), Milli Eğitim Basımevi, Ankara, S.74
[41]
Nimet Arsan, (1964), Atatürk’ün Tamim,
Telgraf ve Beyannameleri, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara,
S.536
[42]
Mustafa Keskin, (1999), Atatürk’ün Millet ve Milliyetçilik Anlayışı, Atatürk
Araştırma Merkezi, Ankara, S.112
[43] Turhan Feyzioğlu, ’’Atatürk ve
Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 1/2 (Mart 1985): S.306
[44]
Nimet Arsan, (1964), Atatürk’ün Tamim,
Telgraf ve Beyannameleri, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara,
S.550
[45]
A. Afet İnan, (1969), Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları,
Türk Tarih Kurumu, Ankara, S.421-422
[48]Yusuf
Sarınay, (1990), Atatürk’ün Millet ve
Milliyetçilik Anlayışı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, S.84
[49]
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Zabıt Cerideleri,
https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d05/c016/tbmm05016033.pdf
[50]
Atatürkçülük 3. Kitap Atatürk ve
Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler (1981), Milli Eğitim Basımevi, Ankara, S.28
[51]Yusuf
Sarınay, (1990), Atatürk’ün Millet ve
Milliyetçilik Anlayışı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, S.100
[52]Turhan
Feyzioğlu, ’’Atatürk ve Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 1/2
(Mart 1985): S.316
[53]
Turhan Feyzioğlu v.dğr. , (1981), Atatürk Yolu, Otomarsan Kültür Yayın,
İstanbul, S.276
[55]
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, (1981), Atatürk,
Kültür Bakanlığı, İstanbul, S.110
[56]
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt 2 (1961),
Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, S.124
[57]
İsmet İnönü, (1963), Aziz Atatürk, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, S.11
[58]
Yusuf Sarınay, (1990), Atatürk’ün Millet
ve Milliyetçilik Anlayışı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, S.100
[59]
Turhan Feyzioğlu, ’’Atatürk ve Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi 1/2 (Mart 1985): S.300
[60]
Turhan Feyzioğlu, ’’Atatürk ve Milliyetçilik’’, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi 1/2 (Mart 1985): S.300
[61]
Erol Güngör, (1978), Türk Kültürü ve Milliyetçilik,
Ötüken Neşriyat, İstanbul, S.117
[62]
Mehmet Kaplan, (1978), Nesillerin Ruhu,
Dergâh Yayınları, İstanbul, S.40
[63]
Şerafettin Turan, ‘’Atatürk Milliyetçiliği’’, Belleten 52/204 (Kasım 1998):
866-867
[64]
İsmet Giritli, ‘’ Atatürk İlkeleri ve İnkılâpçılığa Dair’’, Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi 13/37 (Mart 1997): 222-223
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)