SABİT DAMOLLA ABDÜLBAKİ
Sabit Damolla Abdülbaki 1292 -Hicrî 1310'de Kaşgar vilâyetine; bağlı ve Karahan imparatorluğunun meşhur hükümdarlarından Abdülkerim Satuk Buğra Han'ın mezarının bulunduğu Artuş kasabasında doğmuştur. Zekâsı ve kabiliyeti sayesinde kendi kendini yetiştiren, ondan sonra Buhara'ya giderek daha mükemmel bir medreseyi bitiren Abdülbaki, birkaç yıl, Kaşgar'da bulunan Hanlık Medresesi'nde müderrislik yapmıştır. Daha sonra İli vilâyetinde bir müddet kadılık yapmıştır. Gulca cemaatinin teklifiyle (1929'da) Gulca'ya gidip birkaç yılda orda kalmış usta bir vaiz ve alim bir insandı.
Hicrî 1345'de Rusya, Mısır, Suudî Arabistan,, Hindistan ve Türkiye'yi ziyaret ederek, oralarda birçok inceleme ve tetkiklerde bulunmuştur. Doğu Türkistan'a döndüğü zaman, memleketi dolaşarak halkı cihad'a hazırlayan birçok konferanslar vermiştir.
Yeni bir hükümetin kurulması lazımdı. Bu işin gerekliliğini hisseden ilk Sabit Damollam oldu. Bu zat Hoten'deki ayaklanma başlamadan birkaç ay önce yurtdışından dönmüştü. Sovyetler Birliği, Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Hindistan gibi devletlere yaptığı ziyaretler esnasında bazı incelemelerde bulunan Sabit Damollam; Hoten'deki ayaklanmanın patlak vermesinden evvel, genel durumla ilgili Muhammed Emin Buğra'ya verdiği bilgide; dünya üzerindeki hiçbir devletin Doğu Türkistan mücadelesine yardım edemeyeceğini, bu sebeple özellikle ayaklanmalar patlak verdikten sonra komşu devletlerin desteğini kazanmanın lüzumunu vurgulamıştır.
1930 da Muhammed Emin Buğra Gulca'ya geldiğinde ikisi bağımsızlık mücadelesi için istişareler yaptılar. Ayaklanmayı Hoten'de başlatmayı uygun gördükten sonra Damollam yurtdışına, M.Emin Buğra'da Hoten'e yola çıktı.
Sabit Damollam bağımsızlık hareketine yetişebilmek için Hindistan üzerinden Hoten'e geçti. Sabit Damollam, Muhammed Emin Buğra ile istişare ettikten sonra Yarkent'teki Hoten askerlerinden 2000 kişiyi komutası altına alıp Kaşgar'a gelir. Kaşgar'da kumandan Tomur ile yardımlaşarak yeni şehir kalesine sığınan Döngenleri (Çinli Müslüman) bertaraf edip milli mücadeleyi başlatmak için yola çıkar. Fakat Kaşgar'daki ayaklanmada, iki yüzlü, hain olduğu sonradan anlaşılan bazı nifakçılar mücahitlerin arasına sızmıştı. İşte bunlar kumandan Tomür'ün aklına bölücü fikirler yerleştirirler. Yani, Sabit Damollam'ın cemaat içinde büyük itibarının olduğunu ve Kaşgarlı olması sebebiyle hakimiyeti Tömür'den alıp ele geçirebileceği ihtimaline inandırdılar. Sabit Damollam'a karşı komutan Tömür'ün nefretini uyandırdılar, Tömür'e Kolordu Komutanı unvanım veren Çinliler ile Müslümanların arası bozulur. Düşman henüz yok edilmemişti. Bir gece, 1933 yılının 8. Ayın 2. gününün gecesinde komutan Tomur hiç beklenmedik bir anda Sabit Damollam, Muhammet Emin Buğra'nın kardeşi olan askeri kumandan Emir Abdullah (Şa Mensur )'ı yakalatıp hapse attırır. Hoten'den gelen 2000 askerin de silahlarını alıp, dağıtır.
Komutan Tömür'ün askerleri yeni şehirdeki Çinli Müslümanlarla değil de Hoten mücahitleri ile savaşmaya başlarlar. Komutan Tömür'ün subayı Hapiz komutasındaki askerler Karakaş'a kadar ilerlerler. Hoten askerleri onları püskürterek Yarkent'e geriletirler. Binlerce Doğu Türkistanlı mücahit bu yersiz çarpışmalarda ölür.
28-9-1933 tarihinde komutan Tomur bir gezintiden dönüşü sırasında Kaşkar'da Döngenler tarafından şehid edilir. Sabit Damollam hapisten çıkıp derhal hükümet kurma çalışmalarına başlar.
12-11-1933 tarihinde Kaşkar'da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edilir. Devlet kurma bildirisi Hindistan radyosu vasıtasıyla bütün dünyaya duyurulur. Ay yıldızlı gök renkli bayrak Kaşgar semalarında dalgalanır.
Ama Sabit Damollam'ın hapiste yattığı sıralarda Hoten, Kaşgar mücahitlerinin birbirlerini kırmaya devam ettiği günlerde Urumçi'deki durum da Doğu Türkistan ayaklanmasının aleyhine gelişmekte idi.
Ama Sabit Damollam'ın hapiste yattığı sıralarda Hoten, Kaşgar mücahitlerinin birbirlerini kırmaya devam ettiği günlerde Urumçi'deki durum da Doğu Türkistan ayaklanmasının aleyhine gelişmekte idi.
Sabit Damallam'ın düşündüğü gibi Hoca Niyaz Hacı ile Macung Yıng'in aralarını yapıp Şing Si Şey'in emrindeki komünizme karşı Beyaz Rusları mücahitlerin tarafına çekmek ve böylece askeri üstünlüğü sağlamak mümkündü. İngiliz, Rus ve Çin'den oluşan üç büyük güç arasındaki birbirini çekemezliğin mevcudiyeti ve bu yöndeki çalışmalar bir hazır lokma gibi görülen Doğu Türkistan'ın üç büyük devin askeri güçlerinden arındırıp tampon bölge oluşturması böylece de ay-yıldızlı bayrağın bu toprakların üstündeki varlığını muhafaza etmek için uygun bir zemin oluşturuyordu. Ancak planın gerçekleştirilmesinde bazı engeller-basta Urumçi'de olmak üzere ortaya çıkıyordu. Şing Si Şey Hoca Niyaz Hacı ile anlaşmıştı. Vali yardımcılığına razı edilen hoca Niyaz Hacim güneye gönderilir. Macung Yıng'in gönlünü Nencing (Eski Çin başkenti) hükümeti almıştı. Güneye doğru yola çıkan Hoca Niyaz Hacı'nın kuvvetleriyle Çinli Müslümanların güçleri Davançing yakınlarında çetin bir savaşa tutuştular. Hoca Niyaz Hacim daha da ağır kayıplar vererek güneye doğru çekildi, arkasından Macung Yıng kovaladı. Şing Si Şey ise Urumçi'de kendi işlerini yoluna koymakla meşguldü.
Aksu'da Sovyet KGB'nin ajanı Yusufcan, Hoca Niyaz Hacim ile görüştü ve Doğu Türkistan hükümetini dağıtmak. Sabit Damallom ve Muhammed Emin Buğraları öldürmek veya tutuklamak karşılığında silah yardımı yapmak gibi vaatlerde bulundu. Vali yardımcılığına da garanti verdi. Sabit Damallom millî güçleri birleştirmek için mücadele gruplarının en güçlüsü olan Kumul -Turfan kuvvetlerinin hasında olan Hoca Niyaz Hacimi Doğu Türkistan devlet reisi olarak ilan etmişti. Bu yolla Hoca Niyaz Hacim'i Şing Si Şey'in ve Rusların kontrolünden çıkarak güney bölgede Doğu Türkistan'ın iktisadî, siyasî ve askerî gücünü toparladıktan sonra kuzeydeki mücahitlerin de katılmasını sağlayarak devletin bütünlüğünden ibaret olan bir stratejiyi hayata geçirmek mümkün olmadı. Çünkü Hoca Niyaz Hacim henüz Kumul'da iken Rus casusları yani milletimizin içinden çıkan mücahid görünümündeki vatan hainleri onun en yakınına yerleşmişlerdi. Casusların etkisi ile Hoca Niyaz Hacı'nın ümidi Ruslar'a, Rusların ümidi ise Şing Şi Sey'e bağlanmıştı. Bütün milli güçler birleştiğinde, askeri güç üstünlüğü sağlandığında iç ve dış düşman kuvvetleri ile uzlaşmaya oturulabileceğini ancak bundan sonra Rusların desteğinin kabul edilebileceğini Hoca Niyaz Hacı his-setmiş olsa bile bütün dikkatini celp eden esas nokta Macung Ying den kurtulmak için Rusların vereceği silahlara ihtiyacı olduğu idi.
Doğu Türkistan'da savaşmakta olan Şing Si Şey Japonya'da askerî eğitim almış, sahte komünistliği ile Rusların himayesini kazanmış, onların yardımı ile de en modern silahlara sahip olmuş bir askerî gücün kumandanı idi. Doğu Türkistan'ı gerçek sahiplerine sormadan Ruslara satan bu şahıs Doğu Türkistanlıların kellesini uçurmaktan oldukça hoşlanan bir halet-i ruhiyeye sahipti. Macunyin Çin'de askeri okul bitirmiş, genç olmasına rağmen çok savaş görmüş, ordusunu çok katı bir disiplin altında tutan bu kişi milli mücadelemizin ikinci büyük düşmanıydı. 36. Çin tümeni olarak adlandırılan her yerde silahsız-savunmasız halkın malını yağma ve talan eden bu haydutlar güruhunun arkasında Nencın hükümeti vardı.
Doğu Türkistan pasaportu ile Hindistan'a giden Doğu Türkistan hükümeti Dış İşleri Bakanı Kasım Can oradaki İngiliz hükümetinin bağımsız Doğu Türkistan devletini tanımasını istemişti. İngiliz hükümeti: "Meselenizi Nencin hükümetiyle görüşüp halledin! Biz sizi değil Nencin hükümeti tanıyoruz" şeklinde cevap vermişti. Anlaşılıyor ki İngiliz hükümeti egemenliği altından çıkma tehlikesi doğabileceğini düşündüğü için Hindistan'ın yanında müstakil bir devletin kurulmasından rahatsızdı. Kısacası iç ve dış vaziyet ağırdı.
Doğu Türkistan cumhuriyetini komşumuz Afganistan'dan başka hiçbir devlet tanımamıştı. Hatta Türkiye'deki bütün gazete, dergi ve radyolar aylarca Doğu Türkistan'ı tebrik edip haber vermiş olmalarına rağmen, Türk halkının kutlama mahiyetinde gösteriler yapmış olmasına rağmen Türkiye hükümeti veya dışişleri bakanlığı hiçbir ses çıkarmadı. Çünkü Rusların aleyhinde bir şey söylemekten kaçınıyorlardı. İç ve dış düşmanlar yeni doğan Doğu Türkistan Cumhuriyetini henüz beşikteyken boğup, yok etmeyi planlıyorlardı. Bu planların uygulanmak istenmesinden dolayı Doğu Türkistan mücahit grupların birbiriyle daha da fazla ittifak halinde bulunmaları zorunluluğu doğuyordu. Hoca Niyaz Hacim Aksu'dan çekilip Kaşgar'a geldiğinde Sabit Damallom Atuş'a kadar gelip bütün yurt cemaatini toplayarak devlet merasimi ile Hoca Niyaz Hacim'i karşıladı ve Kaş-gar'daki devlet sarayını boşaltıp Hoca Niyaz Hacim'e verdi. Kaşgar'da bir ay kadar kalan Hoca Niyaz daha sonra Yarkent'e çekildi ve diğerleri de Yarkent'e geçmeye mecbur kaldı.
11-4-1934 tarihinde Hoca Niyaz Ha-cim'in emriyle Mahmut Mahmuti, Sabit Damallom'ı tutuklayarak huzuruna getirdi. Damallom'ı Ruslara teslim etmek için Aksu'ya gönderen Hoca Niyaz bu teslim etme karşılığında Rusların vereceği, silahları almak maksadıyla Örkeş Tam (Rus Sınırı)'a gitti. Ruslar Aksu'da Sabit Damallom'ı alıp Urümçi'ye götürerek Sin Si Sey'e teslim etti. Örkeş Tanı'da Rusların vaadinin yalan olduğu anlaşıldı. Ruslardan bir tek tüfek dahi alandan Hoca Niyaz tekrar Rusların görevlendirilmesi ile Aksu'ya geldi. Daha sonra Vali muavini olabilmek için Urümçi'ye gitti.
Ben bu noktada tarihi hadiselerden daha fazla bahsetmek istemiyorum. Benini bu tarihi olayların üzerine bir miktar durmamın sebebi asıl vaziyetin gün yüzüne çıkmasıdır . Kısaca ifade etmek istediğim maksat şudur: Dünyaya ilan edilen Doğu Türkistan Cumhuriyetinin devlet başkanı Hoca Niyaz Hacim, devlet kanunundaki Cumhurbaşkanının vazifeleriyle ilgili paragrafın 2. Maddesinde yer alan "Devlet başkanı halk tarafından 4 yıllık süre için seçilir.
Ama İslam, vatan ve milletin hürriyeti için kahramanca savaşıp bağımsızlığı elde eden Devlet başkanımız Hoca Niyaz Hacim ömrünün sonuna kadar devletin reisidir. Onun bu sıfatını bütün halkımız ve ordumuz tasdik eder" ifadeleri ile bütün devletin ve milletin kaderini (yazgısını) eline alan bu adam 25-2-1934'te hükümetten gizli bir şekilde Sovyetler Birliği ile 11 maddelik bir anlaşma imzalar. Bu durumu haber alan hükümet 3. Ayın 2. Günü yaptığı bakanlar kurulu toplantısında anlaşmayı geçersiz ilan eder ve hükümet içinde bundan sonra ittifak kurmanın mümkün olmadı.
1932 sonlarında Hoten'e gelerek Muhammed Emin Buğra Beğl'e Rus istilasından kaçıp Batı Türkistan'dan, Doğu Türkistan'a sığınan, savaşçı Özbek kardeşlerimiz de Kaşgar'daki haklı mücadeleye oldukça mühim katkılarda bulunuyorlardı. Çerçen-Çarkalık'tan (Tanrı dağlarının Güneyi) Hoten-Yarkent'e kadar olan hat boyunca Muhammed Emin Buğra ve Sabit Damollam'ın önderliğindeki Hoten mücahitlerinin hakimiyeti altına girmişlerdi.
12.11.1933'de merkezi Kaşgar'da kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin başvekillik vazifesini deruhte etmiş,
Hoten'deki ayaklanma amacına ulaştıktan sonra M. Emin Buğra Damollam'a Devlet Başkanlığı teklifinde bulundu. Damollam: "Ayaklanma Hoten'de oldu.
Birincisi; bu iş sizlerin gayretleriyle buraya geldi.
İkincisi; ben Kaşgar'dan gelip Hoten'deki ayaklanmanın başına geçsem mücadelemizin güçlenmesine fazla bir faydam olmaz"
diyerek kabul etmedi.
Muhammet Emin Buğra gibi Sabit Damollam da alicenap bir insandı. Bu gün biz 1933'de kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin devlet teşkilatı, kanunları, bankacılık kurumları, iç ve dış siyaseti gibi müesseselerinden, bir o kadar da belgeden Sabit Damollam'ın ne kadar bilgili, tedbirli ve geleceği doğru tahmin etmiş bir devlet adamı olduğunu anlıyoruz.
Sonradan Rus kuvvetleri tarafından tevkif edilerek, Çin Generali Şenğ Si Say tarafından şehit edilmiştir.
ÂLİM SABİT DAMOLLA
(Doğu Türkistan Cumhuriyetinin Sabık Başbakanı)
15.10.2007
Satırarası Gazetesi
Devletlerin siyasi, askeri ve manevi mimarları vardır ve olmak zorundadır. Bir devletin kuruluşunda bu mimarlardan birinin noksan olması durumunda söz konusu devletin temelleri cılız ve köksüz demektir.
Aradan 74 yıl geçmesine rağmen bu gün dahi Doğu Türkistan’da 12 Kasım 1933 de kurulan “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti”nin kuruluş aşamalarının ilham ışığı altında Çin emperyalizminin boyunduruğundan kurtularak yeniden bir Doğu Türkistan cumhuriyeti”nin kurulması için gerek Doğu Türkistan’da ve gerekse de çeşitli dünya ülkelerinde gayret sarf edenler varsa bu, bundan 74 yıl önce kurumuş olan Doğu Türkistan devletinin temellerinin çok sağlam karakterli insanlar tarafından atılmış olmasının bir göstergesidir.
Bu sebeple, Doğu Türkistan Cumhuriyetinin o yıllardaki hem askeri, hem siyasi ve hem de manevi mimarlarından olan Âlim devlet adamlarımızdan olan Sabit Damolla’yı bu günkü ve bundan sonraki nesillerimize bir nebze olsun tanıtmaya çalışmak milli, dini ve insani vazifelerimizden sayılması gerekir…
Sabit Damolla, 12 Kasım 1933’de Doğu Türkistan’ın Kaşgar vilayetinde ilan edilen Doğu Türkistan Cumhuriyetinin Başbakanlığını yapmış, daha sonraki yıllarda devletin inkıraza uğramasını müteakip işgalci ve zalim Çinliler tarafından zindana atılarak şehit edilmiştir. Sabit Damolla Doğu Türkistan milli devletinin kurulması öncesindeki hazırlıklar sırasında Hoten vilayetinde Mehmet Emin Buğra ile birlikte hareket planları yapmadan bir yıl önce Hac farizasını yerine getirmek amacıyla yurt dışına çıkmış, bu vesile ile Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’de ziyaretlerde bulunmuş ve bu ziyaretleri esnasında Doğu Türkistan halkının hurafelerden arınarak saf İslam akidesini öğrenmesi için “Akaidi Cevheriye” adlı eserini yazmıştır. Daha sonra bu eser bütün Doğu Türkistan genelinde köy, kasaba ve şehirlerdeki medreselerde ders olarak okutulmuştur.
Merhum Âlim Muhammet Emin İslâmi, Sabit Damolla’nın “Akaidi Cevheriye” adlı eserinin ikinci defa neşredilmesi sırasında şöyle demektedir: “Sabit Damolla ‘Akaidi Cevheriye’ adlı kitabı vasıtasıyla milletimizi hurafelerden kurtarmayı amaçlamıştır. Sabit Damolla, hocası Abdulkadir Damolla’nın iradesine varislik ederek dini medreseleri bağnazlıktan ve hurafelerden kurtararak çağdaş bir eğitim sistemini yerleştiren kişidir.”
Muhammet Emin İslâmi yine Sabit Damolla hakkındaki sözlerine devamla: “Sabit Damolla, Arap, Fars ve Türk edebiyatının Doğu Türkistan’daki en önemli temsilcilerinden biriydi. Damolla, kısa zamanda Kaşgar sınırları içerisinde sayısız çocukları ilim irfan sahibi kişiler olarak yetiştirmiştir.
Damolla, kalem ve hitabet yönünden de oldukça güçlü olup, onunla bir defa karşılaşan ilim sahipleri o’ndan devamlı olarak övgü ile söz ederlerdi. Kahire üniversitesinin hocalarından olan Tahir Hamza Efendi sabit Damolla ile Mısırda görüştükleri zamanlardan hatıralarını naklederek şöyle diyordu: “Ben uzu yıllar süren ilim hayatımda Türkistanlı çok sayıda âlim ve ediplerle karşılaştım. Fakat Sabit Damolla gibi anlamlı ve edebi bir üslupla konuşan, feraset sahibi ve hoşgörülü bir kişiye rastlamadım…”
Yarım asrı geçkin bir süredir Doğu Türkistan’ın istiklali uğrunda işgalci Çinlilere karşı vermekte olduğumuz mücadelenin ilham kaynaklarından biri ve tarihte kurulan bir Türk devletinin başbakanı olma sıfatını taşıyan bir Doğu Türkistan büyüğünden burada çok kısa bir biçimde söz etmiş olduk… Ama önümüzdeki günlerde Âlim Sabit Damolla’nın yazmış olduğu eserlerin içeriği ve Doğu Türkistan cumhuriyetinin kuruluş yıllarında verdiği hizmetlerle ilgili daha geniş bilgiler sunmaya çalışacağız…
Eserleri :
1 — Şirin Kelâm-Fi Siret-i Muhammed Aleyhisselâm
2 — Akaid El Cevheri
3 — Serh-i Elifiye -Arapçanın en yüksek gramer şerhi-
4 - - İslâm Kanunu -Arapça, olup, fıkıh ve şeriatin esasını içme
almaktadır.
5 — Kur'an Tercümesi -Çağatay lehçesi
SAĞDAN İKİNCİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)