OSMAN BATUR
( 1890 - 29 NİSAN 1951 )
Asıl adı Osman İslâmoğlu idi. Batur, O’na milletinin verdiği bir unvan, bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O, bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece anılmaya hak kazanmıştır.
Altay vilâyetindeki Köktogay bölgesinin Öndirqara mevkiinde doğdu. Altay Kazaklarından Orta halli bir çiftçi olan İslâm Beyin oğludur Göçebe Kazak hayatını yaşayarak büyüdü. Dedesi din adamı idi. Arkadaşları gibi o da 10 yaşından çok önce usta bir binici ve iyi bir avcıydı. 12 yaşında Kazak Türklerinin büyük kahramanı Böke Batur, ondaki yeteneği görüp yanına aldı. Ona savaş taktiklerinin inceliklerini öğretti. Aynı zamanda Türkçülük ruhu ile Rus ve Çin kinini aşıladı. İki yıl sonra Böke Batur’un büyük yenilgisi oldu. Böke Batur, Osman’a; “Benim işim bitti, ama ileride Türk milletinin sana ihtiyacı olacak, benden ayrıl.” diye buyruk verdi. Böke Batur yenilgiden sonra Türkiye’ye gelmek için Tibet’ten geçerken yakalandı ve başı kesilerek öldürüldü. Osman Beğ, 40 yaşına kadar doğduğu bölgede tarımla uğraşarak geçimini sağladı. 1940 yılında Çin zulmü dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Camilere tecavüz eden, Kur’an-ı Kerim’i yakan Çinlileri protesto eden Türkler, ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı. Resmî makamlar, Türk’lerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Babası ve ailesinden bâzı kişiler, silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Beğ,
“ -Bu gün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silâhımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar !”
Dedi ve tek başına dağa çıktı. Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu
Şerdiman oldu. Silâhını Çinlilere teslim eden babası İslâm Bey, oğlu için hayır duâlarını ve başarı dileklerini dile getirdi. Oğlunu koruması için Cenab-ı Allah’a duâ etti. Annesi
Ayça Hanım:
“- Ben oğlumu bu günler için doğurdum. Çinliler asırlardır koyun boğazlar gibi biz Türk’leri öldürüyorlar. Bizim canımız, bizden önce ölenlerin canından daha kıymetli değildir. Bizden
sonrakilerin yaşaması için oğlum, ben diğer çocuklarım ölmeye hazırız !” Diyordu.
Bundan sonra Osman BATUR’UN hayatı göçler, gizli tertipler ve baskınlarla geçti. Küçük akıncı toplulukları ile Çin ve Rus kuvvetlerini pusuya düşürür, öldürür ve kaçardı. Şöhreti kısa zamanda yayıldı. Cesur, şüpheci ve mağrurdu. İdealinden fedakârlık ettiği veya dostuna ihanet ettiği olmadı.
İkinci Dünya Savaşı’nın karışık günlerinde Doğu Türkistan Türkleri zulüm altında ezildiler. Osman, savaştan başka bir yol olmadığına inanmıştı. Yavaş yavaş Altaylar bölgesini Çinlilerden temizledi.
Bu sıralarda ona BATUR adını taktılar. Kısa zaman içerisinde, etrafında gözü pek insanlardan bir mücâhit ordusu oluştu. Zelebay Telci, Nurgocay Batur, Kâseyin Batır, Canım Han Hacı, Süleyman Batır, Musa Mergen Aktepe, Sulibay, Ökürbay , Nogaybay, Ahid Hacı, Halil Teyci, Karakul Zalin... bu mücâhidlerden birkaçıdır. O artık, soydaşlarının Osman Batur’u idi.
Osman Batur ve silâh arkadaşlarının mücâdelesi, 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar, Çinlilerden tamamen
temizlenmişti. Altay Türkleri artık bağımsızdı. Bulgun’da yapılan bir törende Osman BATUR Altay Kazak Türklerinin Han’ı ilân edildi. Mücâdelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi.
1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin istilâsından kurtardı. Sonra komünist ordunun baskılarıyla önce Altaylar sonra Tarbagatay dağları yavaş yavaş elden çıktı. 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan hükûmeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak Vâli sıfatıyla görev yaptı. O’nu, Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükûmetinin aslî üyesi olarak görüyoruz.
Aynı zamanda, Altay Vâliliği görevini de devam ettiriyordu. Bütün bu görevleri sırasında Çinliler ile silâhlı mücâdeleden bir an bile geri kalmadı. Çinliler, yönetimleri altında bulunan Türk’lerle meskûn bölgelerin birer birer elden çıkmakta olduğunu anlayınca, büyük bir ordu oluşturdular. Osman Batur ve beraberindeki mücâhidler, sayıca kendilerinden 10 kat fazla ve modern silâhlarla donanmış düzenli orduya karşı savaşa devam ettiler. 1949 yılında Osman BATUR daracık bir dağ bölgesine sıkışmıştı. Başlangıçta 30 bin savaşçı olan kuvveti 1950’de kadın ve çocuklar dahil 3-4 bine inmişti. Son sığındığı yer Gez Kurt bölgesiydi. Karakışta hayvanlar dağlarda barınamıyor, eteklere inmeye mecbur oluyorlardı.
1951 şubatında komünistler yine bir baskın hücumu yaptılar. Kazakların büyük bir kısmı yine baskından kurtuldu. Osman BATUR’UN kızı Azpay’la birlikte birçok kadın-kız komünistlerin eline geçti. Osman BATUR onları kurtarmak için bir geçitte 200 kişilik bir düşman birliğine tek başına hücuma geçti. Çok sayıda düşmanı öldürdü. Ancak cephanesi bittikten sonra Kamambal Dağı’nda yakalandı.
Tung-Huang şehrine götürüldü. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor, kendisine yardımcı olan Türk’leri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çeşitli işkencelerden sonra bir atın üzerine bindirilip “Türkistan’ı, Çinlilerden kurtaracağım diyen adamın hâline bakın” diyerek sokak sokak dolaştırdılar. Bu hâlde bile son sözleri, bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meş’ale idi:
Osman BATUR her sokakta “Ben ölebilirim ama, dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek” diye haykırdı.
Çinliler, işe yarayacak bilgi alamayacaklarını anlayınca Osman Batur’u göstermelik bir mahkemeye sevk ettiler. Mahkeme, önceden verilmiş kararı, 19 Nisan 1951 tarihinde açıkladı: “Devrim düşmanlığı suçundan idam...”
Karar, 29 Nisan 1951 tarihinde önce kulaklarını, sonra kollarını keserek Urumçi’de kurşunlanmak suretiyle şehit ettiler.
KİŞİLİĞİ
Osman Batur 1,85 boyunda, iri gövdeli bir insandı. Kısa ve kalın boynu, siyah saçları, yarı kapalı denecek ölçüde kısık gözleri vardı. Kaşlarının arası kırışıktı. Çok az konuşurdu.
Kudret ve kötü tâlih şahsiyetinde birleşmişti. Daha 10 yaşında iken usta bir binici ve iyi bir avcı olmuştu. 12 yaşına geldiğinde Kazakların büyük kahramanı Böke Batur’un dikkatini çekti. Böke Batur O’nu himâyesine aldı. İyi bir silahşor, usta bir dövüşçü olarak yetişmesine katkıda bulundu. Sonra çete savaşlarının inceliklerini öğretti. Rusların ve Çinlilerin, soydaşlarına yaptığı işkenceleri görüp yaşadığı için Rus ve Çin milletinden nefret ediyordu. Böke Batur’un
telkinleriyle bu nefret, şuurlu bir inanca dönüştü. Dedesi dolayısıyla iyi bir Müslüman olarak yetişmişti. İslâmiyet’in komünizmle bağdaşmadığını anlamakta gecikmedi. Böke Batur, öğrencisinin yetiştiğine inandığı gün:
“- Benim sana verebileceğim başka bir şey kalmadı. Benim işim
bitti. Artık bana ihtiyacın olmayacak. Fakat milletimizin sana
ihtiyacı var.”
Dedi. Osman Batur, hayatı boyunca kendisine ihtiyacı olanlar için mücâdele etti. Hayatı, bu mücâdele ile dolu olarak yaşadı ve inandığı ülkü uğruna can verdi. Mekânı Cennettir inşallah.
Kazaklar ve Uygurlar Osman Batur’u hiç unutmadılar. Dünya durdukça unutmayacaklar. “Bize sen ruh ve şuur verdin, hürriyet aşkını sen bize öğrettin. Ey büyük kahraman ! senin yolundan gidecek azimli kahramanlar yetiştireceğiz.” Diyerek O’nu anıyorlar. Adına şiirler yazılıyor, anma günleri düzenleniyor. Osman Batur, yeni ve genç Osman Batur’ların bedeninde yaşamaya devam ediyor.
Çinliler, Altay Türkleri’nin millî kahramanı Osman Batur’u işkencelerden sonra şehit etmekle ancak, bir büyük kahramanın aziz bedenini ortadan kaldırabilmişlerdi. Bağımsızlık düşüncesini, Türk’lerin bağımsızlık için mücâdele azmini yok edemediler. Edebileceklerini zannedip işkence ve zulümlerini sürdürdüler. Osman Batur’un tek erkek kardeşi Delihan İslâmoğlu, istiklâl için giriştiği savaşta esir alınarak şehid edildi. Osman Batur’un ikinci hanımı, üç oğlu ve beş kızı da esir alındı. 18 yaşındaki kızı Kabiyra ile 14 yaşındaki oğlu Baybolla, anneleri Mamey’in gözleri önünde doğranarak şehid edildi. 11 yaşındaki oğlu Kariy ve 9 yaşındaki kızı Sapiyan, 20 metre derinliğindeki kuyuya diri diri atıldı. Evlâtlarına yapılan bu zulme, işkenceye ve katliama dayanamayan Mamey Hatun, aklını kaybetti ve olay yerinin yakınındaki nehrin azgın sularına kendini attı. Osman Batur’un; Şerdiman, Nimetullah ve Nebî isimli oğulları, babalarının şehit edilmesinden sonra da bağımsızlık savaşını devam ettirdiler.
Her Türk 29 Nisanlarda Osman BATUR’U rahmet ve şükranla yad etmeli ve onun mücadele azmini kendisine şiar edinerek, gelecek nesillere aktarmalıdır.
Mehmet EMİN diyor ki;
Ey atamın huzurunda dize gelen alçak nesil
O alnında taşıdığın ejder başlı tunç tolganla
Kadın gibi ağladığın zamanları bir hatırla
Bir cehennem olmuş olsan seni kanla söndürürdüm
Her kim benim Türk ruhuma dokunursa ona ölüm!
Osman BATUR; ruhun şad olsun.
Tanrı Türk’ü Korusun.
Vedat ÇINAROĞLU -Oğuz ÇETİNOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)