25 Ocak 2014 Cumartesi

SAİD HALİM PAŞA


19 Şubat 1864′te Mısır’ın Kahire şehrinde doğan Mehmed Said Halim Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve vezir Halim Paşa’nın oğludur.
Said Halim Paşa’nın babası olan Halim Paşa, her zaman Mısır valiliğinin potansiyel adaylarından olduğu için, Mısır’ın ilk Hidivi[1] olan İsmail Paşa’nın düşmanlığına maruz kalmıştır. Bu husumet, Halim Paşa’nın Mısır’ı terk ederek İstanbul’a yerleşmesine sebep olmuştur. Bu zorunlu taşınma sırasında Said Halim Paşa’nın 6 yaşlarında[2] bulunuyordu.
İstanbul’a yerleştikten sonra özel hocalardan ders alarak Batı ve Doğu dillerini öğrenen Said Halim Paşa; Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce’yi iyi derecede öğrenecek kadar kendisini geliştirmiştir. Ekonomik durumu iyi olan aile, Said Halim Paşayı kardeşi Abbas Halim’le birlikte, öğrenim hayatını tamamlamaları için İsviçre’ye gönderdi. Burada beş sene siyasi ilimler okudu ve üniversiteyi bitirdi[3].
Tahsil hayatını tamamladıktan sonra İstanbul’a dönen Said Halim Paşa, 21 Mayıs 1888 yılında Şuray-ı Devlet azalığına tayin edildi ve kısa sürede üst üste terfi alıp, Rumeli Beylerbeyliğine getirilmiş ve bu unvanla, sarayın itibarlı şahsiyetleri arasına girmişti. Rumeli Beylerbeyliği payesini aldığında tarih, 1900’ün Eylül ayını gösteriyordu. Said Halim Paşa 26 yaşındaydı. Köklü ve varlıklı bir aileye mensuptu, dört dil biliyordu. Avrupa’da tahsilini tamamlamasına rağmen dini ve milli değerlerinden bağlı kalmıştı.
Neşriyatı sürekli takip ediyor, okuyor ve düşünüyordu. Evlenmiş, Yeniköydeki meşhur yalısına yerleşmişti. Evini her çeşit eski eserlerle adeta bir müze gibi süslemişti.
1901′de, kendisini kıskananlar yalısında zararlı evrak[4] ve silah bulunduğu iddiasıyla saraya jurnal ettiler. Yalısı arandı ama bir şey bulunamadı. Ama takip ve baskı altına alındı. Paşa, Avlonyalı Mehmet Ferid Paşa’nın sadâreti döneminde 1903′ten sonra İstanbul’dan uzaklaştırıldı.
Paşa, II. Meşrutiyet’in ilan edildiği yıllardan önce, doğduğu yer olan Mısır’a gitmiş, belirli bir süre sonra buradan Avrupa’ya geçerek, Osmanlıcılık Cemiyeti ile temas kurmuştur.
said-halim1[1]
Said Halim Paşa II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Mısır’dan döndü. 1908′de yapılan belediye seçimlerinde İttihat ve Terakki listesinden Yeniköy Belediye Dairesi Başkanı seçildi. Hüseyin Kazım Bey tarafından görevinden alındıysa da, bilahare Cemiyet-i Umumiye-i Belediye İkinci Başkanlığı’na seçildi. 14 Aralık 1908′de de Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin idare azalığına seçildi. Ocak 1912’de Şuray-ı Devlete başkan tayin olunduğunda ilk yazısını kaleme almıştı bile.Daha sonra bütün eserlerinde yapacağı gibi, Fransızca olarak yazdığı ilk yazısı, tercüme olunarak “Sıratımüstekim” dergisinde yayınlandığında takvim 26 Mayıs 1910’u gösteriyordu.Said Halim Paşa, eserlerini Fransızca olarak kaleme almıştır. Eserlerinin bir bölümünü Mehmet Rauf tercüme etmiştir. Mehmet Rauf’un hangi eserlerini tercüme ettiğini bilemiyoruz. Paşa’nın “İslamlaşmak” ve “İslam’da Teşkilat-ı Siyasiyye” isimli eserlerini Mehmed Akif tercüme etti. “Taassub-u İslami ve Mana-i Hakikiyyesi” adlı eseri ise Tahir Hayreddin Paşa tarafından tercüme edildi.
1912 yılı Eylül ayında yapılan İttihad ve Terakki Cemiyeti kongresinde, cemiyetin umumi katipliğine seçildi.
Mahmud Şevket Paşa’nın vefatı ile boşalan sadrazamlık koltuğuna 12 Haziran 1913’te Said Halim Paşa tayin olundu. Yine 1916’da yapılan bir kongre ile Said Halim Paşa, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin genel başkanlığına seçildi. 3 Şubat 1917’de ise sadrazamlıktan çekilen Said Halim Paşa’nın yerine Talat Paşa geçti.
8 Mart 1919’da DamadFerid Paşa sadrazam olunca muhakemeler başladı ve ittihad ve terakki mensubu 66 kişi tevkif olundu. Bunların içinde Said Halim Paşa’da vardır.
22 Mayıs 1919’da Said Halim Paşa, Yunan işgali ile halkın hapishaneleri basacağı korkusuyla bazı önemli mebuslarla birlikte Malta’ya götürüldü. Malta’dan 29 Nisan 1921’de tahliye edilerek Sicilya’ya giden Said Halim Paşa, İstanbul’a dönmek istediyse de zamanın sadrazamı bunu uygun görmediğinden, müsaade etmedi.
Said Halim Paşa, İngiliz işgali altındaki Mısır’a gidemediğinden Roma’da bir konak kiralayarak oraya yerleşti. 5 Aralık 1921 Salı akşamı araba ile evinin önüne geldiği sırada bir Ermeni katil tarafından alnından vurularak şehid edildi. Şehadeti sırasında 57 yaşında idi.
Naşı İstanbul’a getirildi. Sultan Mahmud Türbesi bahçesinde yatan babasının yanına gömüldü.
Şu beyitler onun için söylenmiştir:
Ruhunu şad eylesin Rabbi Mecid,
Dar-ı gurbette şehid oldu Sa’id.
said-halim2[1]
ESERLERİ
1.      Taassub
Said Halim Paşa’nın fikir dünyasının ilk ürünü olan Taassub, 1910 (1326) yılında, Sırat-ı Müstakim dergisinde makale olarak, Mehmed imzasıyla yayınlanmıştır.
Said Halim Paşa’nın bu eserinde, Doğu ve Batı Medeniyetleri arasında oluşan düşmanlığın nedenlerini ele aldığı görülmektedir. O, İslam medeniyetine mensup toplumlarda dini taassubun yaygınlığıyla ilgili Batılılar tarafından ileri sürülen görüşlerin temelsizliğini, böyle bir anlayışın oluşmasında Müslümanlara karşı yapılan haksızlıkların etken olduğunu ifade etmektedir. Müslüman toplumlar karşılaştıkları kötü muameleler karşısında kendilerini koruma zorunluluğu hissetmişler ve bunu kendi içine kapanarak gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bu yüzden Said Halim Paşa, İslam Medeniyeti’nden önce Batı Medeniyeti’nin taassubunun irdelenmesi gerektiğini, Batı toplumlarının önceleri İslam toplumlarına karşı düzenledikleri din savaşlarının yerini, son dönemlerde sömürgecilik ve emperyalizme bıraktığını belirtmektedir.
2.      Mukallidliklerimiz
1919 (1338-1335) yılında Buhranlarımız külliyatında ikinci sırada üçüncü kez yayınlanan bu eserde Said Halim Paşa; Batı’nın, kendisine göre geliştirmiş olduğu siyasal ve toplumsal kurumlarını kör bir taklitçilikle alınıp uygulanması yoluna gidilmesinin, Osmanlı Devleti’nin faydasına olmayacağını, aksine daha sıkıntılı bir ortamın oluşmasına yol açacağını belirtmektedir. Sırf yenilik yapmak uğruna her türlü değişikliğe açık olmanın, mahiyet itibarıyla, yenilik olmayacağına; özellikle bu tür değişimlerde toplumun temel dinamiklerinin dikkate alınması gerektiğine; toplumsal düzenin uyum sağlayamayacağı sistemlerin toplumu çökme tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağına dikkat çekmektedir.
3.      Meşrûtiyet
Bu eserin ilk yayını 1911 (1329) yılında yapılmıştır. Bu esere, Buhranlarımız adlı külliyatın içerisinde ilk sırada yer verildiği görülmektedir. 1876 ve 1908 yıllarında Osmanlı siyasal sisteminde köklü değişiklikler meydana getiren Meşrutiyet’in etkileri üzerinde duran Said Halim Paşa, Osmanlı toplumuna yabancı bir toplumun siyasal anlayışının taklit yoluyla uygulanmasının sakıncalarını göstermeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
4.      Buhran-ı İçtimaimiz
Sadaret makamında bulunduğu yıllarda yazdığı bu eser, ilk defa 1916 (1332) yılında A. İhsan ve Şürekası Matbaacılık tarafından Mehmet imzasıyla yayınlanmıştır. Said Halim Paşa bu eserinde, genelde İslam Medeniyetinin, özelde Osmanlı devlet ve toplumunun gelişmişlik yönünden bütün dünyanın modeli durumundayken son dönemlerde gerilemesinin sebeplerini gerçekçi yaklaşımlarla incelemek gerektiğini belirtmektedir. Paşa’ya göre bu üstünlüğün kaybedilmesinin, bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uyduramamakla yakın bağı vardır. Ayrıca geri kalmışlığın temelinde yatan en önemli etkenler arasında ahlakî zafiyetlerin de bulunduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle Paşa bu eserinde, toplumda bozulan ahlaki terbiyenin yeniden tesis edilmesi durumunda, Osmanlı Devleti’nin eski dinamizmine kavuşacağını ve siyasal gücünü yeniden toparlayacağını ifade etmektedir. Ona göre, insana hedef tayin etmesinde yardımcı olan en önemli unsur ahlakî davranış tarzıdır. İnsanı maddi bakımdan geliştiren bilimsel bilgi, manevi bir yeti olarak ahlakî davranışlarını da geliştirmelidir. Bu karşılıklı bir etkileşimi gerektirir. Ahlak ilkeleri tarafından desteklenmeyen bilimsel kazanımların, insanın kötülük yapma temayüllerini artırması mümkündür.
5.   Buhrân-ı Fikrimiz
Buhranlarımız külliyatı içinde üçüncü sırada yer alan bu eser, ilk defa Mehmed imzasıyla, Ahmed İhsan ve Şürekası Matbaacılık tarafından, 1917 (1333) yılında yayınlanmıştır. Said Halim Paşa bu eserinde, son dönemlerde Osmanlı devlet yöneticileri ve aydınları arasında gelişen Batı hayranlığını bir hastalık olarak değerlendirmektedir. Ona göre, bu durum Osmanlı toplumunun hürriyetine zarar verecek derecede ileri boyutlara ulaşmıştır.
6.      İnhitat-ı İslam Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye
Bu eser 1918 (1334) yılında Matba-i Amire tarafından yayınlanmıştır. Bu eser, Müslüman toplumlarının XIX. ve XX. asırda açık bir şekilde görülen geri kalmışlık sebeplerinin neler olduğunu tespit etmek amacıyla kaleme alınmış ilmî bir çalışmadır. Said Halim Paşa, kendince tespit ettiği sıkıntıların bertaraf edilmesi için İslamî esaslara riayet edilmesi gerektiğini, karşılaşılan bunalımlı duruma ancak bu kararlılıkla son verilebileceğini ileri sürmektedir. Ona göre, İslam Medeniyetine mensup olan toplumlar, İslam ilkelerine uygun davrandıkları sürece, geri kalmışlıklarını bertaraf edebilecek ve kendi çözümlerini üretebileceklerdir.
7.      İslâmlaşmak
1918 (1337) yılında DarulHilafe-Hukuk Matbaası tarafından 32 sayfa halinde yayınlanan eser, 1965 yılında Süleyman Hayri Bolay daha sonraki yıllarda da İsmail Kara tarafından sadeleştirilerek yayınlanmıştır. Eserde İslamlaşmak kavramının tahlili yapılarak, bu kavramla neyin kastedildiği açıklanmaya çalışılmıştır. Paşa’ya göre İslam; inanç ve ahlakın yanı sıra siyasal ve toplumsal düzene dair ilkeleri olan ve bunları belirli bir düzen dahilinde ortaya koyan bir dindir. Bunlar, birbirini takip eden ve tamamlayan ilkelerdir. Dolayısıyla İslam dini, bütün insanları kuşatacak evrensel niteliktedir.
8.      İslâm’da Teşkîlât-ı Siyâsiyye
Malta’da sürgündeyken yazmış olduğu bu eser; 1921 yılında, Roma’da ‘Lesİnstituonspolitiques dans la societeMusalmane’ ve 1922 yılında, ikinci kez Orient Occident dergisinde ‘NotesPourServir a la Reforme de la SocieteMusulmane’ başlığı altında yayınlanmıştır.
Bu eserinde İslam toplumlarının siyasal ve toplumsal meseleleri üzerinde duran Said Halim Paşa, Batı’da bu alanlarda görülen gelişmeleri, İslam medeniyetinin ortaya koyduğu anlayış çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutmuştur. Her iki medeniyetin siyasal ve toplumsal alanlarla ilgili kurumsallaşmasının birbirinden farklı oluşunun kıyaslanarak anlaşılabileceğini ve İslam dininin sunduğu dünya görüşünün, Batı’daki uygulamalardan çok farklı olduğunu ifade etmektedir. O, İslam dininin sunduğu siyasal anlayışta devlet başkanına iki yönlü sorumluluk yüklendiğini, yöneticinin hem İslam hükümlerine hem de millete karşı sorumlu olduğunu belirtmektedir.

[1]Osmanlı’da Kavalılı Mehmet Ali Paşadan sonra, Mısır valilerine verilen unvana “Hidiv” denir.
[2] Bir rivayete göre de 8-9 yaşlarında bulunuyordu. Bakınız M. Ertuğrul Düzdağ, Said Halim Paşa Buhranlarımız ve Son Eserleri, 6. Baskı, İstanbul, 2009, s. 15.
[3]Tahsilini İsviçre’de yaptığı bilinmesine rağmen, hangi okulda veya okullarda yaptığına dair kesin bilgi yoktur.
[4]O zamanın dilinde muzır(zararlı) evrak,  “hürriyetçi yayınlar” demekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)