MİSYONERLİK
Osmanlı’da misyon faaliyetleri münferit kiliseler, hastaneler ve halkın içine herhangi bir yolla girmiş Müslüman kılıklı papazlar vasıtasıyla yapılamaktaydı.
İngilizler, Müslüman memleketlerde Hıristiyan kültürünü yaymak için hususi suretle yetiştirilmiş elemanlar hazırlamaya başlamıştır.Bu müesseselerde yetişmiş bir İngiliz misyonerinin anlattıklarını takip etmekle oldukça vazıh bir fikir elde edebiliriz.”Misyonerler çocuk iken hizmete alınır, yapacakları vazifeye göre ilmen, ahlaken ve fikren yetiştirilirler.Şöyle ki, İngiliz misyoner cemiyeti her sene bütün orta mektep talebesinin zekilerinden otuz kırkını seçerek himayesine alır, onları kabiliyetlerine göre üçer-beşer ayırarak muhtelif memleketlerde yetiştirir.Bu çocuklar o memlekette sefaret veya konsolosluklara tevdi edilir.Bu şekilde bir arkadaşı ile beraber İstanbul’daki İngiliz sefaretine verilen misyoner namzedi, sefir vasıtasıyla bir Müslüman ismi altında bir Müslüman ailesine evlatlık olarak yerleştirilir ve mahalle mektebinden başlayarak medrese tahsiline kadar tam bir Müslüman çocuğu halinde yetişmiştir.Sonraları bir Ermeni’den Fransızca dersi alarak Bab-ı Ali Terceme Kalemi’ne girmiş ve orada baş halifeliğe kadar yükselmiştir.Nihayet Protestan cemiyetinden program ve talimat hazırlamak vasıtasıyla İngiltere’ye çağırılır ve başındaki sarığı atıp bir şapka geçirerek memleketi terk eder.”
İngilizler, Müslüman memleketlerde Hıristiyan kültürünü yaymak için hususi suretle yetiştirilmiş elemanlar hazırlamaya başlamıştır.Bu müesseselerde yetişmiş bir İngiliz misyonerinin anlattıklarını takip etmekle oldukça vazıh bir fikir elde edebiliriz.”Misyonerler çocuk iken hizmete alınır, yapacakları vazifeye göre ilmen, ahlaken ve fikren yetiştirilirler.Şöyle ki, İngiliz misyoner cemiyeti her sene bütün orta mektep talebesinin zekilerinden otuz kırkını seçerek himayesine alır, onları kabiliyetlerine göre üçer-beşer ayırarak muhtelif memleketlerde yetiştirir.Bu çocuklar o memlekette sefaret veya konsolosluklara tevdi edilir.Bu şekilde bir arkadaşı ile beraber İstanbul’daki İngiliz sefaretine verilen misyoner namzedi, sefir vasıtasıyla bir Müslüman ismi altında bir Müslüman ailesine evlatlık olarak yerleştirilir ve mahalle mektebinden başlayarak medrese tahsiline kadar tam bir Müslüman çocuğu halinde yetişmiştir.Sonraları bir Ermeni’den Fransızca dersi alarak Bab-ı Ali Terceme Kalemi’ne girmiş ve orada baş halifeliğe kadar yükselmiştir.Nihayet Protestan cemiyetinden program ve talimat hazırlamak vasıtasıyla İngiltere’ye çağırılır ve başındaki sarığı atıp bir şapka geçirerek memleketi terk eder.”
Hıristiyan kültürünün yayılmasında en çok üzerinde durulan müesseselerden biri de hastanelerdir.Bilhassa büyük harpte, harbin getirdiği sefalet ve hastalıklara duçar kalan halk üzerinde bu hastanelerin büyük tesiri olmuştur.Türk Misyonlarına Yardım Cemiyeti’nin neşrettiği elli senelik kitapta hastanelerin rolü şu tarzda belirtilmektedir.
“Tıbbi misyonlar İncil öğretiminin öncüleridir.Bunlar başka bir envanjelin ağacı dikilmesi imkansız olan yerlerde fidan yetiştirebilirler.Doktor, diğer misyonerlerle ne bir münasebeti olan , ne de bu münasebeti isteyen bir çok insanı doğrudan doğruya kabul edebilir.Bir hekim nerede olursa olsun bir dispanser açtığı zaman , şifa verici mahareti yüzünden kendisine başvuranlarla kuşatılır.Bu yobaz bir İslam mollası veya bir fakir onun elini öpecek ; kör –topal , mefluç insanların , can çekişen ana babaların İsa’ya hazin yakarışlarını andıran bir sesle ona yalvaracaklardır.”
Bütün bunların yanı başında laik kültür müesseseleri olan kolejlerdeki tedrisat ve idarede aynı propaganda faaliyeti görülmektedir.Bunun en bariz misalini Bursa Amerikan Koleji vermektedir.Talebe arasında bilhassa fakir olanların ücretlerinde indirim yapılarak veya kendilerine mektep dahilinde ücretli bir iş verilerek müesseseye minnettar bırakılmakta, daha sonra yapılan yardımın Hz.İsa’nın lütfu olduğu söylenerek dini ve ahlaki telkin yapılmaktadır.Bu çocukların çoğu da henüz rüştünü etmemiş olanlardı.
18.y.y’ın sonlarına doğru bağımsızlığını kazanan Amerika Devleti’nin istikbali ticaretteydi.Amerikan ticareti Batlık, Lovant (Orta Doğu) ve Uzakdoğu olmak üzere üç yönde gelişebilirdi.Ancak bu gelişme yollarının üzerinde bazı engeller, denizcilerin diliyle mayınlar bulunmaktaydı.Bu mayınlardan kurtulmak için Amerika’nın donanmaya ihtiyacı vardı.Aslında donanma işin “yüzü sert ve soğuk” yanıydı.Bir de ”yüzü sıcak” sempatik ve insancıl olan bir mekanizmaya ihtiyaç vardı.Zira Akdeniz’de dolaştırılacak bir firkateynin yıllık masrafı 80.000 dolarken bir misyoner ailenin yıllık gideri 1000 doları dahi bulmuyordu.
1797’de, 1804’te , 1811’de Amerika Osmanlı Devleti’ni ticari potansiyel olarak görürken , 1819’dan itibaren Amerika’nın Türkiye’ye bakış açısı değişmiş, ticaretle girdikleri Osmanlı Türkiyesi'ndeki durumun müsaitliğini kavrayıp misyoner faaliyetlerini yürütebilecekleri bir dönemi başlatmışlardır.
Amerika’nın dışa yönelik misyoner örgütü “American Board” adlı misyoner örgütünün 1810 yılında Boston’da kurulması ve bu örgütün 1819 yılında Türkiye’yi programına alması, 1820’lerden itibaren de ilk misyonerlerini Anadolu’ya göndermesi, bunun yanında Amerikan Protestan Kilisesi’nin hedef kitle olarak Türkiye Ermenileri’ni seçmesi ve bu yönde Anadolu’da Ermeniler üzerinde faaliyet göstermesi ve Amerika’da siyasi Ermeni hareketinin de filizlenmesini gerçekleştirmiştir.
American Misyoner Örgütü’nün sekreteri Judson Smith , yukarıdaki rakamların bir bölümünü sıraladıktan sonra:”Bütün bu asil hizmetlerimiz, Ermeni milletini bize karşı sonsuz sevgi ve şükran duygularına gark etti ve Ermeniler’in yüreklerini çelik bir çengelle misyonerlere bağladı.Artık Ermeni milleti , bu koruyucularının ve velinimetlerinin elinde bir balmumu parçası gibidir.”
Amerika’nın en güçlü misyoner örgütü American Board 1819’da Hırıtiyanlığın çıkış noktası olan Orta Doğu’yu programına aldı.Çünkü onlarca Protestan misyoner örgütün ortak noktalarında Orta Doğu- özellikle de Anadolu ve Rumeli- Amerika’nın en büyük misyoner örgütü olan American Board’da ihale edilmişti ve örgütün yirmisini yeni tamamlamış, belki de bıyıkları bile terlememiş iki genç temsilci Pliny Fisk ve Levi Parsons, şubat 1819’da Amerikalı gemici Yankeler’in alkışları arasında İzmir rıhtımından Osmanlı topraklarına ayak basıyorlardı.Andover Misyonerlik Koleji’nde bu vazife için yıllarca eğitilen bu iki öncü misyonerin yapacakları ilk iş ellerine verilen talimatta da açıkça belirtildiği gibi misyonerlik için yeni alanlar, yeni tarlalar tesbit etmek, bir ön çalışma ile bölgedeki halkın dini, siyasi, sosyal , ekonomik ve ahlaki durumlarının bu faaliyete müsait olup olmadığını Boston’a American Board’ın merkezine rapor etmekti.Onlara iki hedef gösterilmişti:Müslümanlar ve Yahudiler!.Ancak bu hedefin arkasında görünmeyen bir büyük hedef daha vardı.Levi Parsons, Şubat 1819’da İzmir rıhtımından karaya ayak basar basmaz Boston’daki merkezine yazdığı ilk raporunda bunu gayet açık ifade ediyordu:”İzmir’e geldikten sonra içimde güçlü günah İmparatorluğu’nu ( Osmanlı’yı) yıkmak için var olan duygular bir kat daha arttı”.
18.y.y’ın sonlarına doğru bağımsızlığını kazanan Amerika Devleti’nin istikbali ticaretteydi.Amerikan ticareti Batlık, Lovant (Orta Doğu) ve Uzakdoğu olmak üzere üç yönde gelişebilirdi.Ancak bu gelişme yollarının üzerinde bazı engeller, denizcilerin diliyle mayınlar bulunmaktaydı.Bu mayınlardan kurtulmak için Amerika’nın donanmaya ihtiyacı vardı.Aslında donanma işin “yüzü sert ve soğuk” yanıydı.Bir de ”yüzü sıcak” sempatik ve insancıl olan bir mekanizmaya ihtiyaç vardı.Zira Akdeniz’de dolaştırılacak bir firkateynin yıllık masrafı 80.000 dolarken bir misyoner ailenin yıllık gideri 1000 doları dahi bulmuyordu.
1797’de, 1804’te , 1811’de Amerika Osmanlı Devleti’ni ticari potansiyel olarak görürken , 1819’dan itibaren Amerika’nın Türkiye’ye bakış açısı değişmiş, ticaretle girdikleri Osmanlı Türkiyesi'ndeki durumun müsaitliğini kavrayıp misyoner faaliyetlerini yürütebilecekleri bir dönemi başlatmışlardır.
Amerika’nın dışa yönelik misyoner örgütü “American Board” adlı misyoner örgütünün 1810 yılında Boston’da kurulması ve bu örgütün 1819 yılında Türkiye’yi programına alması, 1820’lerden itibaren de ilk misyonerlerini Anadolu’ya göndermesi, bunun yanında Amerikan Protestan Kilisesi’nin hedef kitle olarak Türkiye Ermenileri’ni seçmesi ve bu yönde Anadolu’da Ermeniler üzerinde faaliyet göstermesi ve Amerika’da siyasi Ermeni hareketinin de filizlenmesini gerçekleştirmiştir.
American Misyoner Örgütü’nün sekreteri Judson Smith , yukarıdaki rakamların bir bölümünü sıraladıktan sonra:”Bütün bu asil hizmetlerimiz, Ermeni milletini bize karşı sonsuz sevgi ve şükran duygularına gark etti ve Ermeniler’in yüreklerini çelik bir çengelle misyonerlere bağladı.Artık Ermeni milleti , bu koruyucularının ve velinimetlerinin elinde bir balmumu parçası gibidir.”
Amerika’nın en güçlü misyoner örgütü American Board 1819’da Hırıtiyanlığın çıkış noktası olan Orta Doğu’yu programına aldı.Çünkü onlarca Protestan misyoner örgütün ortak noktalarında Orta Doğu- özellikle de Anadolu ve Rumeli- Amerika’nın en büyük misyoner örgütü olan American Board’da ihale edilmişti ve örgütün yirmisini yeni tamamlamış, belki de bıyıkları bile terlememiş iki genç temsilci Pliny Fisk ve Levi Parsons, şubat 1819’da Amerikalı gemici Yankeler’in alkışları arasında İzmir rıhtımından Osmanlı topraklarına ayak basıyorlardı.Andover Misyonerlik Koleji’nde bu vazife için yıllarca eğitilen bu iki öncü misyonerin yapacakları ilk iş ellerine verilen talimatta da açıkça belirtildiği gibi misyonerlik için yeni alanlar, yeni tarlalar tesbit etmek, bir ön çalışma ile bölgedeki halkın dini, siyasi, sosyal , ekonomik ve ahlaki durumlarının bu faaliyete müsait olup olmadığını Boston’a American Board’ın merkezine rapor etmekti.Onlara iki hedef gösterilmişti:Müslümanlar ve Yahudiler!.Ancak bu hedefin arkasında görünmeyen bir büyük hedef daha vardı.Levi Parsons, Şubat 1819’da İzmir rıhtımından karaya ayak basar basmaz Boston’daki merkezine yazdığı ilk raporunda bunu gayet açık ifade ediyordu:”İzmir’e geldikten sonra içimde güçlü günah İmparatorluğu’nu ( Osmanlı’yı) yıkmak için var olan duygular bir kat daha arttı”.
Kolay çalışma açısında Anadolu çeşitli misyonlara bölünmüştü:Bunlar Ermeni misyonu (Özellikle Doğu Anadolu başta olmak üzere Ermeniler’in yaşadığı her yer), Bulgar misyonu ( Bulgaristan’da), Asur misyonu (Diyarbakır ve çevresinde Kürtlere yönelik olarak), Nasturi misyonu (Doğu Anadolu Hakkari çevresinde), Suriye misyonu(Şam ve çevresinde)şeklinde örgütlenmişlerdir.
Anadolu’ya gelen misyonerlerin ilk tespiti şu olmuştur:Dinlerinin batıl olduğuna inandıkları Yahudileri de, “dinsiz ve heretik(sapık)” olarak suçladıkları Müslümanları da Hıristiyanlaştırmak mümkün değildi.Çünkü Yahudiler, adil Osmanlı devlet düzeninde bütün ibadet ve geleneklerini korumuşlar, dahası azınlık psikolojisi ile günden güne daha çok birbirlerine kenetlenmişlerdi.Müslümanlara gelince onları Hıristiyanlaştırmanın önündeki engel daha da güçlü idi.Onun için yeni hedefler, yeni kitleler, yeni politikalar bulmak gerekiyordu.Bunda da fazla gecikmeyeceklerdi.Çünkü eski Doğu kiliselerine mensup milyonlarca Hıristiyan , Rum, Ermeni, Arap, Nesturi, Bulgar v.b. onları bekliyordu.Bu misyonerlik tarihinin belki en önemli fırsatlarından biri idi.Her bir topluluk Orta Doğu’nun kapısını misyonerlere açacak birer anahtar rolü oynayabilirdi.Hemen çalışmalar bu yöne kaydırıldı.Bu çalışmalarda Ermeniler’e özel bir önemin verildiği görülmektedir.
Amerikalı misyonerler Osmanlı ülkesinde ilk kalıcı merkezi 1831’de İstanbul’da Ermeniler’e yönelik faaliyette bulunmak üzere açarken , ilk Amerikan Misyoner Okulu da 1834’te İstanbul Beyoğlu’nda Ermeni çocuklar için açıldı.Bu sebeple de misyonerlere ilk tepki İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’nden geldi.İngilizlerin de desteği ile misyonerler İstanbul’dan sonra İzmir, Antep, Merzifon ve Maraş’ta Ermeniler’e yönelik eğitim müesseseleri kuracaklar, hatta Harput’ta kurdukları koleje “Ermeni Koleji” adını vermekten bile çekinmeyeceklerdir.Ancak Müslüman Türk halkının tepkisi ve II.Abdülhamit’in basireti sebebi ile bu ad “Fırat Koleji” olarak değiştirmek zorunda kalacaklardır.
American Misyoner Örgütü Boston Merkez sekreteri Judson Smith, 1893 yılında, “Hamdolsun, Çanakkale ve Akdeniz kıyılarından Rus sınırına ve Karadeniz’den Suriye sınırına kadar , Türkiye’nin hemen hemen bütün kent ve köylerine erişebildik” diyordu.Gerçekten erişmişler, her Ermeni köyüne ulaşmışlar, hatta her Ermeni evinin içine girmişlerdi.
Gerçekten de American Board Misyoner Örgütü , “Türkiye’de o kadar muazzam çalışmıştı ki, 1893 yılına kadar Türkiye’de 1317 misyoner görev yapmaktaydı ve 1893 yılına kadar Türkiye’de 3 milyon İncil ve yaklaşık 4 milyon da değişik kitaplar dağıtılmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’na gelen Protestan misyonerlerin gayretlerine hedef olan Ermeniler’in dini, kültürel ve sağlık konularına eğilmişler, bu toplumu kendi kiliselerine çekebilmek için görkemli tapınaklar , okullar vb hastaneler açmışlardır.Misyonerlerin Ermeni komitecilerine maaş da bağladıkları kaydedilmektedir.Protelizasyon faaliyetlerinde başarılı olabilmek gerekli maddi yardımları da anavatandan temin edebilmeye bağlıydı.İngiltere, dış politika amaçları doğrultusunda davrandıkları sürece misyonerlerin bu çabalarına katkıda bulunacaktır.İlginç olan Amerikan misyonerlerinin de –Protestan mahmiler yarattığı ölçüde- adeta İngiltere’nin hesabına çalışmalarıdır.Misyonerler uğraşlarının zor ve kutsallığı derecesinde ödüllendirilebileceklerini bildikleri için Osmanlı İmparatorluğu idarecilerini canavarlaştırıp, gayr-ı Müslim azınlıkları mazlumlaştırmaktan kaçınmadılar.Düzmece hikayelerle batı kamuoyunun merhamet hislerine hitap ederek Batı’dan önce maddi yardım , daha sonra ise diplomatik destek elde ettiler.Fakat bu arada Batı efkarı misyonerlerin ifadelerini tereddütsüz kabullendiği için kilisenin himayesi altında Türk düşmanlığı doğdu.Bab-ı Ali, Ermeniler arasında zararlı propaganda yapan misyonerleri Türkiye’den ihraç etmeye kalkınca Büyük Güçlerin protestosu ile karşılaşıyor ve sonuçta bu faaliyetlere engel olamıyordu.Gerek Patrikhaneye bağlı cemaat okullarında ve gerek misyonerlerin açmış olduğu kolejlerde Ermeni gençleri Fransız Devrimi’nin milliyet ilkeleri ile tanıştılar.Aynı sınıflarda kendilerine Ermenistan coğrafyası, yüceleştirilmiş edebiyatı ve efsaneleştirilmiş tarihleri öğretildi.Kısaca gençler milli bilinçlerini bu kurumlarda kazandılar.Yine bu okullarda okutulan ders kitaplarının içeriği bize Ermeni gençlerinin nasıl Türk düşmanlığı ile doldurulduğunu göstermektedir.Öğrencilere verilen defterlerde mutlaka Ermenistan haritası,Ermenistan timsali ve arması bulunuyordu.Ders dışında ise onlara şiirler okutularak, piyesler verdirilerek Ermenistan için ayaklanmaktan başka çarenin kalmadığı teması işleniyordu.
Amerikalı misyonerler Osmanlı ülkesinde ilk kalıcı merkezi 1831’de İstanbul’da Ermeniler’e yönelik faaliyette bulunmak üzere açarken , ilk Amerikan Misyoner Okulu da 1834’te İstanbul Beyoğlu’nda Ermeni çocuklar için açıldı.Bu sebeple de misyonerlere ilk tepki İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’nden geldi.İngilizlerin de desteği ile misyonerler İstanbul’dan sonra İzmir, Antep, Merzifon ve Maraş’ta Ermeniler’e yönelik eğitim müesseseleri kuracaklar, hatta Harput’ta kurdukları koleje “Ermeni Koleji” adını vermekten bile çekinmeyeceklerdir.Ancak Müslüman Türk halkının tepkisi ve II.Abdülhamit’in basireti sebebi ile bu ad “Fırat Koleji” olarak değiştirmek zorunda kalacaklardır.
American Misyoner Örgütü Boston Merkez sekreteri Judson Smith, 1893 yılında, “Hamdolsun, Çanakkale ve Akdeniz kıyılarından Rus sınırına ve Karadeniz’den Suriye sınırına kadar , Türkiye’nin hemen hemen bütün kent ve köylerine erişebildik” diyordu.Gerçekten erişmişler, her Ermeni köyüne ulaşmışlar, hatta her Ermeni evinin içine girmişlerdi.
Gerçekten de American Board Misyoner Örgütü , “Türkiye’de o kadar muazzam çalışmıştı ki, 1893 yılına kadar Türkiye’de 1317 misyoner görev yapmaktaydı ve 1893 yılına kadar Türkiye’de 3 milyon İncil ve yaklaşık 4 milyon da değişik kitaplar dağıtılmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’na gelen Protestan misyonerlerin gayretlerine hedef olan Ermeniler’in dini, kültürel ve sağlık konularına eğilmişler, bu toplumu kendi kiliselerine çekebilmek için görkemli tapınaklar , okullar vb hastaneler açmışlardır.Misyonerlerin Ermeni komitecilerine maaş da bağladıkları kaydedilmektedir.Protelizasyon faaliyetlerinde başarılı olabilmek gerekli maddi yardımları da anavatandan temin edebilmeye bağlıydı.İngiltere, dış politika amaçları doğrultusunda davrandıkları sürece misyonerlerin bu çabalarına katkıda bulunacaktır.İlginç olan Amerikan misyonerlerinin de –Protestan mahmiler yarattığı ölçüde- adeta İngiltere’nin hesabına çalışmalarıdır.Misyonerler uğraşlarının zor ve kutsallığı derecesinde ödüllendirilebileceklerini bildikleri için Osmanlı İmparatorluğu idarecilerini canavarlaştırıp, gayr-ı Müslim azınlıkları mazlumlaştırmaktan kaçınmadılar.Düzmece hikayelerle batı kamuoyunun merhamet hislerine hitap ederek Batı’dan önce maddi yardım , daha sonra ise diplomatik destek elde ettiler.Fakat bu arada Batı efkarı misyonerlerin ifadelerini tereddütsüz kabullendiği için kilisenin himayesi altında Türk düşmanlığı doğdu.Bab-ı Ali, Ermeniler arasında zararlı propaganda yapan misyonerleri Türkiye’den ihraç etmeye kalkınca Büyük Güçlerin protestosu ile karşılaşıyor ve sonuçta bu faaliyetlere engel olamıyordu.Gerek Patrikhaneye bağlı cemaat okullarında ve gerek misyonerlerin açmış olduğu kolejlerde Ermeni gençleri Fransız Devrimi’nin milliyet ilkeleri ile tanıştılar.Aynı sınıflarda kendilerine Ermenistan coğrafyası, yüceleştirilmiş edebiyatı ve efsaneleştirilmiş tarihleri öğretildi.Kısaca gençler milli bilinçlerini bu kurumlarda kazandılar.Yine bu okullarda okutulan ders kitaplarının içeriği bize Ermeni gençlerinin nasıl Türk düşmanlığı ile doldurulduğunu göstermektedir.Öğrencilere verilen defterlerde mutlaka Ermenistan haritası,Ermenistan timsali ve arması bulunuyordu.Ders dışında ise onlara şiirler okutularak, piyesler verdirilerek Ermenistan için ayaklanmaktan başka çarenin kalmadığı teması işleniyordu.
Mekteplerdeki eğitim ve öğretimin yanı başında beden terbiyesi ve izcilik gibi faaliyetler de gençleri bu kültür dairesine almakta birer vasıta olarak kullanılıyordu.
Kısıtlı siyasal fakat giderek yoğunlaşan iktisadi ilişkilerin ötesinde A.B.D.’nin Orta Doğu’ya ve özellikle Osmanlı Devleti’ne bağlayan en önemli etken , Amerikan Misyoner teşkilatının bu ülkedeki 19.y.y.ın ilk yarısından beri okul,hastane ve dinsel kurumlar ağıydı.American Board, Orta Doğu’da inançlarını yayma çabalarına araç olarak kiliseyi değil de okulları kullanmayı yeğlemişti.Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içindeki en etkin iki Amerikan kurumu Robert Koleji (İstanbul) ve Suriye Protestan Koleji (Beyrut)idi.Robert Kolej, Rothschilds ailesinin Fransa branşına mensup New Yorklu tüccar Christipher Rinlender Robert’in maddi katkısıyla 1863’te kurulmuştur.Robert,Sultan Mehmet İstanbul’u nasıl Rumeli Hisarını yaptırarak fethetti ise, kendisinin de oradan aynı şehri -bu kez kültürel açıdan- olacağını düşünerek okulun Bebek sırtlarında yapılmasında ısrar etmişti.1866’da kurulan Suriye Protestan Koleji’nin tüzüğünde ise “Bu kolejin misyonerlik değeri üzerinde olması ve her profesörün de Hıristiyan bir misyoner olmasında ısrar ediyoruz”deniyordu.Misyonerlerin Orta Doğu Kiliselerini ıslah etmeleri mümkün değildi.Bunun için mevcut Hıristiyan mezheplerinden taraftar bulmak yoluna giderek Türkiye’ye Amerikan Protestanlığını yerleştirmeye çalıştılar.Çabaların ilk etabındaki hedefleri Gregoryan Ermenileri olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)