8 Ocak 2014 Çarşamba

MİSYONERLİK

MİSYONERLİK

Osmanlı’da misyon faaliyetleri münferit kiliseler, hastaneler ve halkın içine herhangi bir yolla girmiş  Müslüman kılıklı papazlar vasıtasıyla yapılamaktaydı.
İngilizler,  Müslüman memleketlerde Hıristiyan kültürünü yaymak için hususi suretle yetiştirilmiş elemanlar hazırlamaya başlamıştır.Bu müesseselerde yetişmiş bir İngiliz misyonerinin anlattıklarını takip etmekle oldukça vazıh bir fikir elde edebiliriz.”Misyonerler çocuk iken hizmete alınır, yapacakları vazifeye göre ilmen, ahlaken ve fikren yetiştirilirler.Şöyle ki, İngiliz misyoner cemiyeti her sene bütün orta mektep talebesinin zekilerinden otuz kırkını seçerek himayesine alır, onları kabiliyetlerine göre üçer-beşer ayırarak muhtelif memleketlerde yetiştirir.Bu çocuklar o memlekette sefaret veya konsolosluklara  tevdi edilir.Bu şekilde bir arkadaşı ile beraber İstanbul’daki İngiliz sefaretine verilen  misyoner namzedi, sefir vasıtasıyla bir Müslüman ismi altında  bir Müslüman ailesine evlatlık olarak yerleştirilir ve mahalle mektebinden başlayarak medrese tahsiline kadar tam bir Müslüman çocuğu halinde yetişmiştir.Sonraları bir Ermeni’den Fransızca dersi alarak Bab-ı Ali Terceme Kalemi’ne girmiş ve  orada baş halifeliğe kadar yükselmiştir.Nihayet Protestan cemiyetinden program ve talimat hazırlamak vasıtasıyla İngiltere’ye çağırılır ve başındaki sarığı atıp  bir şapka geçirerek memleketi terk eder.”
Hıristiyan kültürünün yayılmasında en çok üzerinde durulan müesseselerden biri de hastanelerdir.Bilhassa büyük harpte, harbin getirdiği sefalet ve hastalıklara duçar kalan  halk üzerinde bu hastanelerin büyük tesiri olmuştur.Türk Misyonlarına Yardım Cemiyeti’nin neşrettiği elli senelik kitapta hastanelerin rolü şu tarzda belirtilmektedir.
“Tıbbi misyonlar İncil öğretiminin öncüleridir.Bunlar başka bir envanjelin ağacı dikilmesi imkansız olan yerlerde fidan yetiştirebilirler.Doktor, diğer misyonerlerle ne bir münasebeti olan , ne de bu münasebeti isteyen  bir çok insanı doğrudan doğruya kabul edebilir.Bir hekim nerede olursa olsun bir dispanser açtığı zaman , şifa verici mahareti yüzünden kendisine başvuranlarla kuşatılır.Bu yobaz bir İslam mollası veya bir fakir onun elini öpecek ; kör –topal , mefluç insanların , can çekişen ana babaların İsa’ya hazin yakarışlarını andıran bir sesle ona yalvaracaklardır.”
Bütün bunların yanı başında laik kültür müesseseleri olan kolejlerdeki tedrisat ve idarede aynı propaganda faaliyeti görülmektedir.Bunun en bariz misalini Bursa Amerikan Koleji vermektedir.Talebe arasında bilhassa fakir olanların ücretlerinde indirim yapılarak  veya kendilerine mektep dahilinde ücretli bir iş verilerek müesseseye minnettar bırakılmakta, daha sonra yapılan yardımın Hz.İsa’nın lütfu olduğu  söylenerek dini ve ahlaki telkin yapılmaktadır.Bu çocukların çoğu da henüz rüştünü etmemiş olanlardı. 
18.y.y’ın  sonlarına  doğru bağımsızlığını   kazanan  Amerika Devleti’nin  istikbali  ticaretteydi.Amerikan  ticareti  Batlık,  Lovant  (Orta Doğu)  ve Uzakdoğu  olmak  üzere  üç  yönde  gelişebilirdi.Ancak  bu  gelişme  yollarının  üzerinde   bazı  engeller,  denizcilerin  diliyle  mayınlar  bulunmaktaydı.Bu  mayınlardan  kurtulmak  için Amerika’nın  donanmaya  ihtiyacı  vardı.Aslında  donanma işin “yüzü  sert  ve  soğuk”  yanıydı.Bir  de  ”yüzü  sıcak”  sempatik   ve  insancıl  olan   bir  mekanizmaya  ihtiyaç  vardı.Zira Akdeniz’de  dolaştırılacak   bir  firkateynin   yıllık  masrafı 80.000  dolarken   bir  misyoner  ailenin   yıllık  gideri 1000  doları  dahi  bulmuyordu.
1797’de,  1804’te , 1811’de Amerika  Osmanlı  Devleti’ni  ticari  potansiyel  olarak  görürken ,  1819’dan  itibaren Amerika’nın  Türkiye’ye  bakış  açısı   değişmiş, ticaretle  girdikleri  Osmanlı  Türkiyesi'ndeki  durumun  müsaitliğini  kavrayıp  misyoner  faaliyetlerini   yürütebilecekleri   bir  dönemi  başlatmışlardır.
Amerika’nın   dışa  yönelik  misyoner  örgütü  “American  Board” adlı  misyoner  örgütünün  1810  yılında  Boston’da kurulması ve  bu örgütün  1819  yılında  Türkiye’yi  programına  alması, 1820’lerden  itibaren  de  ilk  misyonerlerini  Anadolu’ya  göndermesi,  bunun  yanında Amerikan  Protestan  Kilisesi’nin   hedef  kitle  olarak  Türkiye  Ermenileri’ni  seçmesi  ve  bu  yönde  Anadolu’da Ermeniler  üzerinde  faaliyet  göstermesi  ve  Amerika’da  siyasi  Ermeni   hareketinin  de  filizlenmesini  gerçekleştirmiştir.
American Misyoner  Örgütü’nün  sekreteri  Judson  Smith ,  yukarıdaki rakamların  bir  bölümünü  sıraladıktan  sonra:”Bütün  bu  asil   hizmetlerimiz,  Ermeni  milletini  bize  karşı   sonsuz  sevgi  ve  şükran  duygularına   gark  etti  ve Ermeniler’in  yüreklerini   çelik  bir  çengelle  misyonerlere  bağladı.Artık  Ermeni  milleti ,  bu  koruyucularının   ve velinimetlerinin  elinde  bir  balmumu  parçası  gibidir.” 
Amerika’nın en güçlü misyoner örgütü American Board  1819’da  Hırıtiyanlığın çıkış noktası olan Orta Doğu’yu programına aldı.Çünkü onlarca Protestan misyoner örgütün ortak noktalarında Orta Doğu- özellikle de Anadolu ve Rumeli- Amerika’nın en büyük misyoner örgütü olan American Board’da ihale edilmişti ve örgütün yirmisini yeni tamamlamış,  belki de bıyıkları bile terlememiş iki genç temsilci Pliny Fisk ve Levi Parsons, şubat 1819’da Amerikalı gemici Yankeler’in alkışları arasında İzmir rıhtımından Osmanlı topraklarına ayak basıyorlardı.Andover Misyonerlik Koleji’nde bu vazife için yıllarca eğitilen bu iki öncü misyonerin yapacakları ilk iş ellerine verilen talimatta da açıkça belirtildiği gibi misyonerlik için yeni alanlar, yeni tarlalar tesbit etmek, bir ön çalışma ile bölgedeki halkın dini, siyasi, sosyal , ekonomik ve ahlaki durumlarının bu faaliyete müsait olup olmadığını Boston’a American Board’ın  merkezine rapor etmekti.Onlara iki hedef gösterilmişti:Müslümanlar ve Yahudiler!.Ancak bu hedefin arkasında görünmeyen bir büyük hedef daha vardı.Levi Parsons, Şubat 1819’da İzmir rıhtımından karaya ayak basar basmaz Boston’daki merkezine yazdığı ilk raporunda bunu gayet açık ifade ediyordu:”İzmir’e geldikten sonra içimde güçlü günah İmparatorluğu’nu        ( Osmanlı’yı) yıkmak için var olan duygular bir kat daha arttı”.
Kolay çalışma açısında Anadolu  çeşitli misyonlara bölünmüştü:Bunlar Ermeni misyonu (Özellikle Doğu Anadolu başta olmak üzere Ermeniler’in yaşadığı her yer), Bulgar misyonu ( Bulgaristan’da), Asur misyonu (Diyarbakır ve çevresinde Kürtlere yönelik olarak), Nasturi misyonu (Doğu Anadolu Hakkari çevresinde), Suriye misyonu(Şam ve çevresinde)şeklinde örgütlenmişlerdir.
Anadolu’ya gelen misyonerlerin ilk tespiti şu olmuştur:Dinlerinin batıl olduğuna inandıkları Yahudileri de, “dinsiz ve heretik(sapık)”  olarak suçladıkları Müslümanları da Hıristiyanlaştırmak mümkün değildi.Çünkü Yahudiler, adil Osmanlı devlet düzeninde  bütün ibadet ve geleneklerini korumuşlar, dahası azınlık psikolojisi ile günden güne daha çok birbirlerine kenetlenmişlerdi.Müslümanlara gelince onları Hıristiyanlaştırmanın önündeki engel daha da güçlü idi.Onun için yeni hedefler, yeni kitleler, yeni politikalar bulmak gerekiyordu.Bunda da fazla gecikmeyeceklerdi.Çünkü eski Doğu kiliselerine mensup milyonlarca Hıristiyan , Rum, Ermeni, Arap, Nesturi, Bulgar v.b. onları bekliyordu.Bu misyonerlik tarihinin belki en önemli fırsatlarından biri idi.Her bir topluluk Orta Doğu’nun kapısını misyonerlere açacak birer anahtar rolü oynayabilirdi.Hemen çalışmalar bu yöne kaydırıldı.Bu çalışmalarda Ermeniler’e özel bir önemin verildiği görülmektedir.
Amerikalı misyonerler Osmanlı ülkesinde ilk kalıcı merkezi 1831’de İstanbul’da Ermeniler’e yönelik faaliyette bulunmak üzere açarken , ilk Amerikan Misyoner Okulu da 1834’te İstanbul Beyoğlu’nda Ermeni çocuklar için açıldı.Bu sebeple de misyonerlere ilk tepki İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’nden geldi.İngilizlerin de desteği ile misyonerler İstanbul’dan sonra İzmir, Antep, Merzifon ve Maraş’ta Ermeniler’e yönelik eğitim müesseseleri kuracaklar, hatta Harput’ta kurdukları koleje “Ermeni Koleji” adını vermekten bile çekinmeyeceklerdir.Ancak Müslüman Türk halkının tepkisi ve II.Abdülhamit’in basireti sebebi ile bu ad “Fırat Koleji” olarak değiştirmek zorunda kalacaklardır. 
American Misyoner  Örgütü  Boston  Merkez  sekreteri Judson  Smith,  1893  yılında, “Hamdolsun,  Çanakkale  ve Akdeniz  kıyılarından  Rus  sınırına  ve Karadeniz’den  Suriye  sınırına  kadar ,  Türkiye’nin  hemen  hemen    bütün  kent  ve  köylerine  erişebildik”  diyordu.Gerçekten  erişmişler,  her Ermeni  köyüne  ulaşmışlar,  hatta  her Ermeni  evinin  içine  girmişlerdi.
Gerçekten  de American  Board  Misyoner Örgütü , “Türkiye’de  o  kadar  muazzam  çalışmıştı  ki, 1893  yılına  kadar   Türkiye’de 1317  misyoner  görev  yapmaktaydı  ve 1893  yılına  kadar  Türkiye’de 3  milyon  İncil  ve  yaklaşık  4  milyon  da  değişik  kitaplar  dağıtılmıştı. 
Osmanlı İmparatorluğu’na gelen Protestan misyonerlerin  gayretlerine hedef olan Ermeniler’in dini, kültürel ve sağlık konularına eğilmişler, bu toplumu kendi kiliselerine çekebilmek için  görkemli tapınaklar , okullar vb hastaneler açmışlardır.Misyonerlerin Ermeni komitecilerine maaş da bağladıkları kaydedilmektedir.Protelizasyon faaliyetlerinde başarılı olabilmek  gerekli maddi yardımları da anavatandan temin edebilmeye bağlıydı.İngiltere, dış politika amaçları doğrultusunda davrandıkları sürece misyonerlerin bu çabalarına katkıda bulunacaktır.İlginç olan Amerikan misyonerlerinin de –Protestan mahmiler yarattığı ölçüde- adeta İngiltere’nin  hesabına çalışmalarıdır.Misyonerler uğraşlarının zor  ve kutsallığı derecesinde ödüllendirilebileceklerini bildikleri için Osmanlı İmparatorluğu idarecilerini canavarlaştırıp, gayr-ı Müslim azınlıkları mazlumlaştırmaktan kaçınmadılar.Düzmece hikayelerle batı kamuoyunun merhamet  hislerine hitap ederek Batı’dan önce maddi yardım , daha sonra ise diplomatik destek elde ettiler.Fakat bu arada Batı efkarı misyonerlerin ifadelerini tereddütsüz kabullendiği için kilisenin himayesi altında Türk düşmanlığı doğdu.Bab-ı Ali, Ermeniler arasında zararlı propaganda yapan misyonerleri Türkiye’den ihraç etmeye kalkınca Büyük Güçlerin protestosu ile  karşılaşıyor ve sonuçta bu faaliyetlere engel olamıyordu.Gerek Patrikhaneye bağlı cemaat okullarında ve gerek misyonerlerin açmış olduğu kolejlerde Ermeni gençleri Fransız Devrimi’nin milliyet ilkeleri ile tanıştılar.Aynı sınıflarda kendilerine Ermenistan coğrafyası, yüceleştirilmiş edebiyatı ve efsaneleştirilmiş tarihleri öğretildi.Kısaca gençler milli bilinçlerini bu kurumlarda kazandılar.Yine bu okullarda okutulan ders kitaplarının içeriği bize Ermeni gençlerinin nasıl Türk düşmanlığı ile doldurulduğunu göstermektedir.Öğrencilere verilen defterlerde mutlaka Ermenistan haritası,Ermenistan timsali ve arması bulunuyordu.Ders dışında ise onlara şiirler okutularak, piyesler verdirilerek Ermenistan için ayaklanmaktan başka çarenin kalmadığı teması işleniyordu.
Mekteplerdeki eğitim ve öğretimin yanı başında beden terbiyesi ve izcilik gibi faaliyetler de gençleri bu kültür dairesine almakta birer vasıta olarak kullanılıyordu.
Kısıtlı siyasal fakat giderek yoğunlaşan iktisadi ilişkilerin ötesinde A.B.D.’nin Orta Doğu’ya  ve özellikle Osmanlı Devleti’ne bağlayan en önemli etken , Amerikan Misyoner teşkilatının bu ülkedeki 19.y.y.ın ilk yarısından beri okul,hastane ve dinsel kurumlar ağıydı.American Board, Orta Doğu’da inançlarını yayma çabalarına araç olarak kiliseyi değil de okulları kullanmayı yeğlemişti.Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içindeki en etkin iki Amerikan kurumu Robert Koleji (İstanbul) ve Suriye Protestan Koleji (Beyrut)idi.Robert Kolej, Rothschilds ailesinin Fransa branşına mensup New Yorklu tüccar Christipher Rinlender Robert’in maddi katkısıyla 1863’te  kurulmuştur.Robert,Sultan Mehmet İstanbul’u nasıl Rumeli Hisarını yaptırarak fethetti ise, kendisinin de oradan aynı şehri  -bu kez kültürel açıdan- olacağını  düşünerek okulun Bebek sırtlarında yapılmasında ısrar etmişti.1866’da kurulan Suriye Protestan Koleji’nin  tüzüğünde ise “Bu kolejin misyonerlik değeri üzerinde olması ve her profesörün de Hıristiyan bir misyoner olmasında ısrar ediyoruz”deniyordu.Misyonerlerin Orta Doğu Kiliselerini ıslah etmeleri mümkün değildi.Bunun için mevcut Hıristiyan mezheplerinden taraftar bulmak yoluna giderek Türkiye’ye Amerikan Protestanlığını yerleştirmeye çalıştılar.Çabaların ilk etabındaki hedefleri Gregoryan Ermenileri olmuştur.

Erol GÜNGÖR: Türkiye’de Yabancı Kültürler.Sosyal Meseleler ve Aydınlar Ötüken Yayınları İstanbul 1996
Şenol KANTARCI:”Ararat”  Filmi  Senaryosundaki  Tarihsel  Olayların  İncelenmesi
Emrah Tekin:Ecnebi Kolejlerin Tarihi Misyonu Tarih ve Medeniyet Dergisi. Sayı:36 Mart 1997 sayfa:48
Ahmet UÇAR:Amerika’dan Anadolu’ya Misyoner Akını Tarih ve Medeniyet Dergisi sayı:33 aralık 1996  Sayfa:46-47
Şenol  KANTARCI:Ermeni  Lobisi:ABD’de Ermeni  Diasporasının  Oluşması  ve Lobi  Faaliyetleri
Erol GÜNGÖR: a.g.e.
Mim Kemal Öke:Ermeni Sorunu (1914-1923)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)