8 Ocak 2014 Çarşamba

ERMENİ AYRILIKÇILIĞININ ÖRGÜTLENMESİ:KOMİTELER VE MÜCADELE YÖNTEMLERİ

ERMENİ  AYRILIKÇILIĞININ  ÖRGÜTLENMESİ:KOMİTELER  VE  MÜCADELE  YÖNTEMLERİ

Müstakil  bir  Ermenistan   kurulabilmesine  yönelik   gelişmelerden  birinci  safhası   tamamlanmış,  Osmanlı  Ermeni  cemaatinde  milliyetçi  hisler   filizlendirilmişti.Şimdi  sıra  amaçların  gerçekleştirilmesine  gelmişti.Bu  nedenle  hepsinin  amacı Ermenistan  bağımsızlığı  olmak  üzere  ilkin  Türkiye’de ,  daha  sonra  ise  yurt  dışında   çeşitli  cemiyetler  kurulmaya  başladı.Önceleri  esas  niyetlerini   saklayarak   hayır  dernekleri  görünümü  veren  bu  cemiyetlerin  en  önemlileri  Hınçak  ve Ermeni  İhtilal Cemiyetleri  Birliği’dir(Taşnaksutyun).Hınçak  Komitesi ,  Kafkasyalı  Ermeniler’den  Avadis  Nazarbek   ile   sonradan  kendisiyle  evlendiği  Maro  adındaki   kadın  ve  arkadaşları Kafkasyalı  öğrenciler  tarafından  1871’de İsviçre’de  Marksist  prensipler   doğrultusunda  kurulmuştur.Bu örgütün   başında  ve  üyeleri  arasında   bir çok  Rus  Ermenisi  bulunuyordu.Komite  merkezi   sonradan  Londra’ya  aktarılmıştır.Gayesinin  “Türkiye Ermenistanı’nı  kurtarmak”  olduğunu  ifade  eden   Hınçak  Komitesi  siyasi  programının 4.kısmı  bunun  için  hangi  yöntemler   başvurulacağını  bize  açıklamaktadır:
“Yakın  amaca  varmanın  tek  çaresi,  ihtilal  yani  zor  şartlar  kullanarak  Türkiye Ermenistanı’ndaki   şekli  alt  üst  etmek,  değiştirmek,  halka  genel  isyan  yoluyla ,  Türk  Hükümetine  karşı   savaş  açtırmaktır.
Bu faaliyetlerin  vasıtaları:
1.Propoganda:Basın,  kitap  söz  vasıtasıyla  millet  arasında,  bütün  çevrelerde  ve özellikle  en başta  halkın  işçi  kısmı  içinde Hınçak  ihtilal   fikirlerini  yaymak,  onların  arasında  ihtilal  teşkilatı   kurmak,  isyan  alayları   düzenlemektir.
2.Terör:Türk  idarecilerine,  hafiyelere,  gammazlar,  hainlere, ihanet  edenlere   karşı  ceza  olarak tedhiş (terör)  uygulamak.Terör  ihtilal  örgütünün  savunması  için   bir  vasıta  ve  silah   olmalıdır.
3.Akıncı  alayları  teşkilatı:Hükümet  askerlerine   karşı  koymak  için  daima  hazır  savaşçı  bir  kuvvettir.Genel  isyan  sıralarında   bu  alaylar   öncü  alayları   görevini  yapabilirler.
4.Genel  ihtilal  teşkilatı;  hepsi  birbirleriyle   tam  bir  birlik   teşkil  edecek  surette  bağlı  olan,  düzenli  bir  bütünlük  gösteren ,  genel  ve  ortak  bir  yönde  yürüyen   ve aynı  taktiği  takip  eden  ve bir  merkezi  heyet  tarafından  sevk  ve  idare   edilen   çok  sayıda  düzenli   gruplardan  oluşmuştur.Türkiye  Ermenistanı’nda  teşkilatın  bütün  bölümlerinin   kuvvet  ve yetkileri,  Hınçak  Komitesi’nin  teşkilat  ve  faaliyetini   gösteren  özel  bir  tüzükle  tespit  edilmiştir.
5.İsyan  alayları  teşkilatı
6.Herhangi  bir  devlet  tarafından   Türkiye’ye  karşı  savaş açılması,  genel  isyan, yakın  amacın gerçekleşmesi  için  en  elverişli  zaman  sayılmalıdır.”
Taşnaksutyun   Komitesi,  Balkanlılar’ı  taklit  eden  Ermeni  milliyetçilerinin  kurdukları   çetelerin 1890’da  Kafkasya,  Tiflis’te Krisdapor Mikaelyan   ve arkadaşlarının  gayretiyle  birleşmesinden   ortaya  çıkmıştır.Rusya’nın   himayesinde  bir  Ermenistan  fikrini  güden  Hınçaklar’a  nazaran  Taşnaklarına   asıl  amacı –hiç  olmazsa kuruluş  yıllarında-  bağımsızlıktı.Bunu  Rus  taraftarı  Ermeniler  istemiyorlardı.Osmanlı  Ermenistanı’na  bağımsızlık,  Ruslar’a  Akdeniz  yolunu  kapatmak   demek  olacaktı.Taşnaksutyun  Trabzon,  İstanbul  ve Van’da  merkezler  kurarak   ilk defa  Türkiye’de örgütlenmeye  başladı.İlk  toplantısını  1892  sonbaharında  Tiflis’te  yapan  Taşnaksutyun’un  kabul  edilen   teşkilat   nizamnamesine  göre ,  örgüt  faaliyetlerinin  kapsadığı  alanlar ,  bölgeler  bakımından   doğu  ve batı  olmak  üzere   iki  büroya  ayrılmıştı.Faaliyetlerini  özellikle   propaganda   üzerinde  yoğunlaştıran  Batı  bürosu  ilkin  Paris’te   daha  sonra Londra,  Berlin, Leipzig,  Cenevre,  Roma  ve Milano’da örgütlenerek gerek Avrupa   kamuoyu  ve gerek  karar  vericileri  üzerinde   etkili  olmaya  başladı.Doğu  bürosu  ise  Osmanlı  Devleti’ndeki  tedhiş  ve  isyan  hareketlerini   planlamak  ve   uygulamakla  yükümlüydü.Demek ki, amaçları  açısından  aradaki  farka  rağmen  Hınçaklar da   Taşnaklar  gibi   hareket  yöntemi  olarak   terörü  benimsemişlerdir.Bunların  dışında  Ramgavar,  Hınçak  İhtilal  Komitesi,  Silahlılar  Cemiyeti (1880),  Ermenistan’a  Doğru  Cemiyeti,  Genç  Ermenistan  Cemiyeti, İttihat  ve  Halaskar  Cemiyeti (1872),  Karahaç  Cemiyeti  v.b.leri  de Ermeniler  tarafından  kurulmuştur.
Komitelerin Osmanlılar’la   mücadele  yöntemi  olarak  terörü  benimsemeleri   tesadüfi bir  karar  sonucu  alınmamıştır.Maddi  unsurlardan  yoksun  bir  milliyetçilik  akımının  emellerini  gerçekleştirebilmek   için   en radikal  çözümleri  yeğlemesi  adeta  konjektürel   bir  zorunluluktu.Ermeniler’in   kurtarmayı  amaçladıkları  Ermenistan’ın  Bulgaristan   ve Yunanistan  gibi  tabii  hudutlarla  çevrili ,  birleşik  bir  halk  kütlesiyle   tarif  ve  sınırlanmış  bir  vatan  olmadığını   tekrarlamakta  fayda vardır.Ermeniler,  asıl  Ermenistan   denilen  yerlerde   genel  nüfusun %87’sini  oluşturan  Müslüman  denizinin  içinde   küçük  adacıklar olarak  yaşıyorlardı.Bırakınız  Osmanlı  Devleti’ni,  tüm  dünyada yaşayan   Ermeniler  buraya  göç  ettirildiği  halde  bile  Ermeniler’in  Doğu  Anadolu’da   nüfus  yoğunluğuna  sahip   olmaları   mümkün  değildi.İşte  bu  kuşkudan  hareketle  Ermeni  Komiteleri   tedhişi  iki  açıdan  gerekli  gördüler.İlkin  bireysel  tedhiş  eylemleri   ve toplu  katliamlar,  Ermenistan’da  ikamet  eden  Müslümanları  kaçırtabilecek  en  etkili  yoldu.Aynı  Rumeli’den   göçlerde  olduğu  gibi  evlerini, Osmanlı  Devleti   can  güvenliklerini   sağlayamadığı  takdirde   bırakacaklar;  göçe  zorlanmayanlar  ise   giderek  komitacılar  tarafından   soykırıma  tabi  tutulacak  ve  yöre  bir  süre  sonra   tamamıyla   Ermeniler’e  kalacaktı.İkinci  olarak  ise Ermeni  komiteciler ,  davalarını  yalnız  başlarına   kazanamayacaklarını  biliyorlardı.Dış  güçlerin  müdahalesi  ve onayı  olmaksızın uluslar arası  siyasal  sistemde önemli değişiklikler  yapılması   mümkün  değildi.Komiteler,  dünya  siyasetine  hakim  güçlerin  bu  konuya  eğilmelerinin  ancak “tedhiş”  yoluyla  sağlanabileceğini  düşünüyorlardı.Şöyle  ki,  Doğu  Anadolu’da isyanlar   çıkartılarak,  yöre halkı yeterince  tahrik  edilebilir  ve  Müslümanlar   “misilleme”  saiki  ile Ermeniler  üzerine  yürürlerse ,  bölgede  iç  harp  çıkması   işten  bile  değildir.Hıristiyan  ve Müslüman  teba  arasında  çıkan  karşılıklı   çarpışmaları   durdurmaya  çalışan  Osmanlı   güvenlik  güçlerinin   aldığı  her  tedbir ,  komitelerin  Batı’daki  propaganda  bürolarınca “katliam”  şeklinde  kamuoyuna   yansıtılacak  ve devletler  sözüm ona  bu “kan dökümüne”  son  vermeğe  davet   edilecektir.Konuya  eğilme  gereğini  duyan Büyük  Güçler,  benzeri  hadiselerin  ileride   tekrar  edilmemesi  için  Osmanlı  Devleti’nden Ermeniler  lehine  bazı  yeni  düzenlemeler   yapmasını  isteyeceklerdir.Islahat  yolunda  atılan  her  adım, Ermeniler’i  giderek  muhtariyete   yaklaştıracaktır.Kısaca  ifade  edilecek  olursa,  Batı  müdahalesi Doğu  Anadolu’nun   “Ermenileştirilmesi”  için  vazgeçilmez  bir  şart,  terör  ise o  günkü  şartlarda  bu  müdahaleye  yol açacak  kapının  yegane  anahtarıydı.
Osmanlı Devleti’nde Ermeni  Sorunu’nun  ikinci   safhasına  yol  açan  isyanlardan  ilki  1890’da Erzurum’da patlak  verdi.  Bunu  yine  aynı  yıl  meydana  gelen  Kumkapı  Gösterisi, 1892-1893’de Kayseri,  Yozgat ,  Çorum  ve Merzifon   Olayları,  1894’te  Sasun İsyanı,  1895’te Bab-ı  Ali  Gösterisi  ve Zeytun  İsyanı,  1896’da  Van  İsyanı  ve  Osmanlı  Bankası’nın   İşgali 1903’te  II.Sasun  İsyanı,  1905’te Padişah  II.Abdülhamit’e  Suikast  Teşebbüsü,  1909’da Adana  İsyanı  takip  etmiştir.
Osmanlı  kaynakları  bu  ayaklanmalar  sırasında Patrikhane’nin   komitecilere yataklık   ettiğine  değinmektedir.Bilhassa  seçilmiş  genç  Papazları  komitecilerden ayırmanın   güçlüğü  de  belirtilmektedir.Ayaklanmalar üzerinde İngiliz ve Rus  konsoloslarının   rolü  üzerinde  durulmalıdır.Osmanlı  güçleri   komitecileri  yakaladıklarında   konsoloslar  Bab-ı  Ali’ye  başvurarak,  bu  Ermeniler’in   kendi  vatandaşları  olduğu  için mahkemelerinin  ve müteakip  cezalarının –suçlu  bulundukları  takdirde-  konsolosluklarda  yapılmasının  kapitülasyonlarca  mahfuz  yasal   hakları   olduğunu  ifade  etmektedirler.Kayıtla  bize  bu  yargılamanın  adaletin  tecellisine  yardımcı   olmayarak,  komitecilerin,  konsolosların   himayesinde   yurt  dışlına  kaçırıldığını  ve burada  hüviyet   değiştirerek   olay   çıkartmak   için  yeniden  Osmanlı  Türkiyesi’ne   sokulduğunu  göstermektedir.
Ermeni  Sorunu’nda  üçüncü safha Büyük  Güçler’in  Bab-ı  Ali  nezdinde  müdahalesinin  sağlanmasıydı.

Mim  Kemal ÖKE:Ermeni  Sorunu T.T.K  Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)