28 Aralık 2013 Cumartesi

ŞERİAT SİSTEMİNDE KÖLE VE CARİYE

Şeriat sisteminde kölelik
Şeriat sisteminde kölelik
 Şeriat Sisteminde Köle (ve Cariye) Efendisinin Mutlak Tasarrufu Altında Bir “Mal”, Bir “Eşya” Niteliğinde
Kuran’ın çeşitli ayetlerinde köleden (ya da cariyelerden) söz edilirken, çoğu kez “mal”, “eşya”, “alınıp satılabilen şey” anlamlarına gelen deyimler kullanılmıştır; köle sahibi kimseler ise “mal/eşya sahibi kimseler” olarak gösterilmişlerdir. Örneğin Rum Suresi’nde “Milku’l-yemin” yani “sağ elin satın aldığı, sahip olduğu köleler” diye yazılıdır (Bkz. Rum 28; ayrıca bkz. Nur 31, 33, 58; Ahzab 55; Nahl 71). Nahl Suresi’nde “memluk” yani “birinin malı olan köle” deyimi yer alır (K. Nahl 75). Nisa Suresi’nde “Rakabe” yani “sahibi bulunduğu köle” diye yazılıdır (Nisa 92; ayrıca bkz. Maide 89; Mücadele 3; Beled 13). Bakara Suresi’nde “Rikab” yani “sahip bulunduğu köleler” diye geçer.
Bundan anlaşılan şu: köle (cariye), öyle bir yaratık dır ki, efendisinin mutlak tasarrufu altındadır. Efendisi onu dilerse ömrü boyunca köle olarak hizmetinde kullanır, dilerse bir mal gibi satar ya da dilerse ömrü boyunca kendisine hizmette bulunmak üzere azat eder.
Öte yandan Muhammed, iman sahibi erkeklere, köle kadınları “cariye” (odalık) olarak şehvet aracı şeklinde kullanma olanağını sağlamıştır. Arapların kadına ne kadar düşkün olduklarını bildiği için, şu veya bu nedenle kadınsız kalmasınlar diye, bu yolu düşünmüştür. Gazali bu konuda şöyle der:
“Arap kavminde şehvet galib olduğu için, salih olanları da daha çok evlenme ihtiyacı duyarlar. Kalbin huzurunu sağlamak ve zinayı önlemek için cariye ile evlenmek mübah olmuştur.”(1)
Bundan dolayıdır ki, Muhammed, Kuran’a bu olanağı sağlayacak hükümler koymuştur. Örneğin Nisa Suresi’nde, “imanlı hür” kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen Müslüman erkeklerin, kendi elleri altında bulundurdukları cariyeleri alabilecekleri yazılıdır:
“İçinizden, hür mümin kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın…” (K. Nisa 25)
Yine bunun gibi, birden fazla kadınla aynı zamanda evlenemeyecek durumda olan erkeklere, bir kadın ve ayrıca diledikleri sayıda cariye alabilme olanağını sağlamıştır. Kuran’ın Nisa Suresi’nde şöyle yazılı:
“…beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz cariyeler ile yetinin.” (K. Nisa 3)
Muhammed, şehvet ihtiyacını gidermek üzere cariye alma olanağını, sadece başka erkekler bakımından değil, fakat kendi ihtiyacı bakımından da öngörmüş ve Kuran’a bu doğrultuda ayetler koymuştur. Örneğin on bir kadınla aynı zamanda evli bulunduğu sırada artık başkaca kadın almaması için (velev ki güzelliği hoşuna gitmiş olsun) Tanrı’dan vahiy indiğini söylerken, cariyelerin bu sınırlama dışında bırakıldığını eklemiştir. Ayet şöyle:
“(Ey Muhammed!). Sağ elinin satın aldığı cariyeler hariç, bundan böyle (şimdiye kadar aldığın kadınlardan) başka hiçbir kadın, güzellikleri hoşuna gitse bile, sana helal olmaz. Karılarını başka karılarla değiştirmen de (öyle)…” (K. 33 Ahzab 52)
Bundan başka, bir de erkeklere evli kadınlarla evlenme yasağını koyarken, evli cariyelerle evlenme olanağını tanımıştır; çünkü cariye, her hususta kullanılabilecek bir maldır. Nisa Suresi’ndeki ayet şöyle:
“Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılınmıştır.” (K.Nisa 24)
Her ne kadar bu ayette sözü edilen cariyelerin savaş esiri olarak ele geçirilmiş kadınlar olduğu ve bu kadınların evliliklerinin tutsaklık nedeniyle kendiliğinden bozulmuş sayılacağı belirtilirse de, söylemeye gerek yoktur ki, insan haklarına ve ahlakiliğe terslik bakımından cariyenin savaş esiri olup olmamasının fark yaratmaması gerekir. Tutsak alınan bir kadını, sırf kocası düşman kesimindedir diye, bir başka erkeğin koynuna sokmanın ne adaletle ve ne de insafla ilgisi vardır.
Yine her ne kadar cariyelerin fuhuş’a zorlanmasını önlemek için Muhammed’in: “cariyelerinizi fuhuş’a zorlamayın” (K. Nur 33) şeklinde hükümler yerleştirdiği kabul edilirse de, bu hükümlerin uygulama gücünden yoksun bulunduğu anlaşılmaktadır. Örneğin cariyesini fuhuş’a zorlayan ve bundan kazanç sağlayan kimseye belirli bir ceza getirmemiştir. Getirmek şöyle dursun, fakat efendisinin isteği üzerine cariyenin böyle bir işe gönüllü olarak katlanması halinde bu davranışın bağışlanabilir sayılacağını bildirmiştir. Nisa Suresi’ne koyduğu ayet şöyle:
“Dünya hayatının geçici menfaatını elde etmek için, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhuş’a zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa, bilsin ki Allah hiç şüphesiz onu değil, zorlanan kadınları bağışlar…” (K. Nur 33)
Görülüyor ki cariye sahibi kimse, “iffetli kalmak isteyen” cariyesini fuhuş’a zorlayacak olursa, belli herhangi bir dünyevi cezaya çarptırılmayacaktır. Sadece gelecek dünyada Tanrı onu bağışlamayacaktır. Fakat eğer cariye “iffetli” kalmak istemez ise, onu fuhuş’a sürükleyen efendisi için, bağışlanmamak dahi söz konusu olmayacaktır. – İlhan Arsel, “Şeriat ve Kölelik”, Kaynak Yayınları, 1997, s. 21 vd.
Dipnotlar:
(1) Gazali, İhyau ‘Ulumi’d-Din, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1975, c.II, s.79
Prof. Dr. İlhan Arsel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)