31 Aralık 2013 Salı

ŞEHZADE MEHMET'İN SÜNNET DÜĞÜNÜ

Şehzade Mehmet`in sünnet düğünü

Atmeydanının sahne olduğu en şaşalı düğünlerden biri III. Muradın oğlu ve halefi Şehzade Mehmedin sünnet düğünüdür. III. Murad, veliahtının düğünün faik bir ihtişam içinde sünnet edilmesini istemişti. 1582 yılında yapılması kararlaştırılan düğün için zamanın dünya hükümdarlarına haber verilmişti. Bütün valilere davetiye gönderilmişti. Devlet hazinesi bu düğün için yarım milyon akçe ayırmıştı. Mutfaklar padişahın, veliahtın ve sultanların ve diğer davetlilerin oturacakları mahaller inşa olunmuş. Sonradan Sultanahmed camiinin yapıldığı saha üzerine saray mızıkası yerleştirilmişti. Sefirlere ayrı yerler hazırlanmış, buralara birkaç yüz mumluk avizeler asılmıştı.

III. Murad haziranın 1.ci günü Atmeydanında İbrahim paş sarayına gitmişti. Maiyetindeki çavuşlar, müteferrikaları, saray ağalarını, sünnet nahillerini, takip ediyor daha sonra altın işlemeli ve kırmızı renkte elbise ve iki siyah serpuçlu bir kavuk giymiş olan veliaht geliyordu. Düğün türlü oyunlar ve eğlencelerle başlamış, halk mesrur gün ve geceler geçirmişti. (Düğün esnasında her akşam meydanda 1000 tabak pilav ile her tabak için bir ekmek ve boynuzlarile, ayaklarile pişirilmiş onaltıdan yirmiye kadar öküz ortaya konulurdu. Halk bu yemekler üzerine öyle şitab gösterirdi ki meydan kırılmış tabaklar, heryere dağılmış pilavlarla dolardı.) Gelen hediyeler arasında altın işlemeli top kumaşlar, inciler, yakutlar, zümrütler, seccadeler, saatler, çeşitli küpler bulunuyordu.

Düğünde o vakte kadar görülmemiş türlü ışık oyunları yapılmıştı. Kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşanın attırdığı havai fişek gökyüzüne yanar gemi, fil, kule, kale resimleri çizmişti. Başka bir gece halkın üzerine kuyruklarına meşaleler fişekler bağlanmış ayılar, köpekler, tilkiler bırakılmış. Yarattığı büyük korku eğlenceye sebeb olmuştu. Gösterilen oyunlar arasında Hristiyan köleleri, pirus raksları yapmışlar, Aya Yorginin ejder ile kavgasını temsil etmişler. Binicilik, yarışlar, hayalciler, güreşçiler temsili düğünler vahşi hayvan gösterileri düğünün hergün cazibesini arttırmıştı.

İstanbul sanatkarlarının yaptığı geçit resmi çok çekici olmuştu. Alayın başında kadınlar için ayakkabı ve baş kisvesi yapanlar geliyordu. Bunlar birçok renkte sırmalı ve klaptanlı kumaşlardan mamul bayrak ve saybanlar açmışlardı. Sultan Murada sırma işlemeli meşinden mamul bir ayakkabı içinde sırma işlemeli elbiseler giymiş bir şakird takdim ettiler. Bunların yanında Karagözcüler, kuklacılar, Alman ve İspanyol asker kıyafetine girmiş yahudiler vardı.

Pamuk ipliği bükücüleri, saraçlar kendi sanatlarını göstererek geçtiler. Kumaşçılar ipekten yapılmış elbiseler giymiş yüz delikanlıdan mürekkeb kafile halindeydiler. İbrişim ve iplik bükenler, kaytam yapanlar,börekçiler,şerbetçiler,çuhacılar,debağlar,yemişçiler,peştemalcılar,kuyumcular, çömlekçiler, halıcılar, yorgancılar, aynacılar, tarakçılar sanatlarını temsil eder şekilde geçmişlerdi.

Şehzade mehmed 7 temmuzda İbrahim paşa sarayında Cerrah Mehmed paşa tarafından sünnet edilmiş ve düğünün sonunda yeniçeriler ve sipahiler arasında kavga çıkmıştı. Yeniçeriler düğünlerde verilmesi mutad olan atiyeyi almamış olduklarınada mubirdiler. İhtişamla başlayan düğün bu sebeple sessizce bitirildi. 22 temmuzda padişah oğlu şehzade Mehmedle merasimsiz bir şekilde sarayına avdet etmiş bulunuyordu.

Osmanlı imparatorluğu artık tedenniye doğru gidiyordu. Atmeydanında düğün şenlikleri yerine isyan hareketleri görülecek çınarlar kesik insan başlarıyla donanacaktı.

1632 şubatında sipahiler, yeniçeriler ayaklanmışlar, sadrazam Hafız paşa Müftü Yahya efendi, Mustafa paşa, yeniçeri ağası Hasan ağa, IV. Muradın nedimlerinden Musa Çelebi ile diğer mukrebinin başlarını istemişlerdi. Atmeydanında toplanan asiler isteklerinin yerine getirilmesi için saraya gitmişlerdi. IV. Muradı ayak divanına çağırmışlardı. Padişah zorbalara evap vermek istedikçe tehditler artmış, el kaldıranlar görülmüştü. Aynı gün fitnenin elebaşısı Recep paşanın teşvifikyle padişah Hafız paşayı zorbalara teslime mecbur olmuştu.

Atmeydanı isyanlarından ibirde 1656 martında kopmuştu. Askerler ulufelerinin verilmemesinden dolayı hoşnutsuzluklarını açıkladılar. Giritten gelmiş olan birkaç yüz yeniçeri (Biz cihad esnasında taşları yastık, toprağı yatak yaptık ulufelerimiz iniçin verilmiyor) diye bağırarak sokağa döküldüler. Kol Kethüdası bunları hapisle tehdit ederek susturmaya çalıştı, fakat faydası görülmedi. Bu arada sipahilerde ayaklandılar. Sipahilerin başında mehter Hasan, Şamlı Mehmed, Karakaş Mehmed gibi zorbalar vardı. Bütün zorbalar saraya bir adam gönderip ayak divanı istediler. Saray işi yatıştırma ümidile asilere yeniçeri ağasile, yeniçeri erkanından bazılarının azil olunduğu haberini gönderdi. Bu tedbirlerde fayda vermedi. Kaymakam paşa, sadrazamı devirp yerine geçmek hırsile asileri el altından kışkırtmaktaydı.

Asilerle saray arasında mutavassıtlar gelip gidiyor, teklifler müzakere olunuyordu. Fakat isyanın 3.cü günü asiler ayak divanı yapılmasında ısrar ettiler. Saraydan aracı olarak gönderilen mevkufatçı Kara Abdullah efendiyi parçaladılar. Nihayet IV. Mehmedin adamlarıyla beraber Alay köşkünden asilere görünmesine karar verildi. Asiler bütün istediklerinin idamlarına irade aldılar. Kapı ağası, Kızlar ağası, Has Odabaşı, Hazinedar ağa, padişahın hocası Bilal ve iki Sipahi ağa Gümrükçü Hasan Saray başmuhafızı, haremin nüfuzlu kadınlarından Meliki Usta ve zevci Şaban öldürüldüler. Bunların cesedi sürüklenerek at meydanına götürüldü ve meşhur çınarın dallarına asıldılar. İstanbul büyük bir halecan içinde kaynıyor, sokaklar, At meydanı insanlarla dolup boşalıyordu.

O günleri yaşamış saray ricalinden Mehmed Halife diyor ki (Hatta hocamız naklettiki, kendi gözüm ile bir hatun elinde bir vafir yağ götürür gördüm ve sual ettim bu nedir hatun etti. Atmeydanında olan ağaların yağından aldım ki filan derde devadır diye, efendi de la havle okuyarak hayran kalmıştır,bu ne haldir deyu)(Tarih Gilmani)

(Daha korkunç olarak yeniçeriler ağaların etlerini kesmişler, meyhanelerde kızartıyorlar, kendierline meze yapıyorlardı. Felaketten kurtulanlar evlerinde kurbanlar kestiler, kapıda kan gören yeniçeriler bu hareketleri kendilerine inat zannederek onlarında kafasını kestiler üryan vucüdlarile çınar dallarına astılar, çınardan sarkan cesetler 15`e baliğ olmuştu.)(Ahmet Refik, Kadınlar Saltanatı)

Çınar dallarından sallanan cesetleri görmek merakı ile halk fevç fevç at meydanını dolduruyor,korku ve dehşetle bu manzarayı seyrediyordu, bazı şairler at meydanındaki meşhur çınar ağacını insan başından meyva veren esatiri(secerei vakvak)a benzetip şiirler söylüyorlardı. Bu kanlı macera Vakai Vakvakiye ismiyle anılmıştı.

Atmeydanı 1826 yeniçeri isyanında tekrar askerlerle, halkla, devlet adamlarıyla dolmuş, sancakı şerif Sultanahmet Camine getirilmiş ve burası devlet adamlarının, kumandaların bir karargahı halini almıştı.

İsyanı bastırma hareketi muvaffak oldukça elegeçirilen yeniçerile camiye getiriliyor, hünkar mahfeli altındaki taş odada boğulup cesetleri Sultanahmed meydanındaki meşhur çınarın altına sürüklenip bırakılıyordu.

1656`da bu çınarın dallarına asılan saray erkanının manzarası karşısında (secerei vakvak) hikayesini hatırlayıp şiirler yazan şairlere nazire olmak üzere İzzet Mollada şu kıtayı söylemişti:

Bir zaman ehli fitne cami hanı Ahmedde
Bigünah asmış iken kollarını hallakın
Şimdi erbabı şekanın dökülüp kelleleri
Meyva vaktine yetiştik, secerei vakvakın

Yeniçerilerin imhasından sonra kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye kuvvetleri atmeydanında toplanarak II. Mahmud tarafından teftiş edilmişlerdi. O gün meydan pek muntazam bir manzara arzediyor, II. Mahmud at üstünde olduğu halde arkasında atlı vezirleri, kumandanlarile bu kıtaların önünden birer birer geçiyordu.(bu tarihi manzarayı tesbit eden yabancı bir ressamın yağlı boya tablosu Dolmabahçe sarayındadır.)

Osmanlı imparatorluğunun son günlerinde Atmeydanı, Ayasofya önleri, türk milletinin hüzünlü bir toplantısına sahne olmuş, İzmirin düşman tarafından istilasını protesto etmek üzere muhtelif teşekküller, darül fünunun gençleri, yüksek mekteb talebeleri büyük bir miting tertib eylemişlerdi. O günkü hatibler arasında Halide Edib hanım, Hamdullah Suphi bey, Hüseyin Ragıb bey gibi Milli Mücadele saflarında yer alan tanınmış ediblerimiz buluyordu.

hanedan.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)