1 Ocak 2014 Çarşamba

ANADOLU UYGARLIKLARI - HİTİTLER

Hititler’in tarihteki yerine dair bilgiler, yüzyılın başında elde edilmiştir. “Yozgat Tabletleri” olarak bilinen tabletlerin çözülmesinin ardından bu tabletlerde geçen, Anadolu’daki Hatti Ülkesi’ne dair bilgiler elde edilmiştir. Anadolu’da uzun süre yaşamış olan Hatti’ler, Hitit kültürünü ve yaşamını da oldukça etkilemiştir. Zamanla bu iki kültür birbirine kaynaşmış ve Hitit kültürü olarak var olmaya devam etmiştir.

Hititler, Anadolu’ya Kafkasya üzerinden göç etmiş bir Hint-Avrupa kavimi olarak tanımlanabilir. Anadolu’ya Kafkaslar üzerinden gelen Hititler ticaret, hayvancılık yaparak hayatlarını sürdürüyor olsa da ana geçim kaynakları tarım olmuştu. Bu yüzden Hititler izledikleri genişleme politikalarında ticaret yollarına sahip olma amacı kadar, verimli toprakları ele geçirme amacını da taşımıştır.

Tarım ve hayvancılığın öne çıktığı bir toplum olan Hititler de, Tanrı inancı da doğa temelliydi. Hititler kutsal saydıkları değerler, bayramları, tapınakları ve tapınma şekilleri, ayrıca Tanrıları da bir tarım toplumu için önemli olan hava, su, toprak gibi unsurlara göre şekilleniyordu. Sanatı, dini, savaşları, güçlü krallığı ve kralları ile tarihteki önemli uygarlıklardan biri olan Hititler'e dair ilk kalıntılar Kültepe'de bulunmuştur.

Alacahöyük
Alacahöyük, Çorum’un Alaca ilçesinden 15 kilometre uzaklıktaki Höyük Köyü’nde bulunmaktadır. En dikkat çekici özelliği, dört farklı kültürden kalma on dört yapı katı ya da yerleşimi bulunmaktadır. Alacahöyük yalaşık, 310 metre genişliğinde ve 20 metre yüksekliğindedir
Alacahöyük’de birinci kültür evresi olarak adlandırılan ilk kısmında, sırasıyla ; Frigler, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine dek uzanan kalıntılar bulunmuştur.
İkinci kültür evresi olan kısımda ise, Hititler’e ait kalıntılar öne çıkmıştır. Üstelik bu kalıntılar, Hititler’in başkenti Hattuşa’ya da yakınlığı ile dikkat çekmektedir. Üçüncü kültür evresinde ise, Erken Tunç Çağı’na ait dört yapı kalıntıları bulunmuştur. Bunlar, M.Ö 3000-2000 yılları arasını kapsayan kalıntılardır.
Alacahöyük’de dördüncü kültür evresi olarak adlandırılan son bölümde ise, M.Ö 3500-3000 yıllarına denk gelen, Bakır-Taş Çağı’na ve Erken Tunç Çağı’na ait kalıntılar ortaya çıkarılmıştır.
Alacahöyük’de ilk kazılar 1907’de yapılmış olmasına rağmen, Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi girişimleri sonucunda kazılar yapılmış ve Çorum’da yatan bu tarih, dünyaya kazandırılmıştır.
Ammuna
Ammuna, Hitit Erken Krallığın en kısa hükümdarlarından birisi olan Zidanta'nın oğludur. Ammuna tahta babasını öldürerek geçmiştir. Erken krallığın karanlık zamanlarında hükümdar olan Ammuna, gerek ülke içindeki iktidar savaşı gerekse dış düşmanlar ile savaşmak zorunda kalmıştır.
Ammuna hükümdarlığı süresince, içerdeki ve dışardaki bu sorunların yanında bir de tarım ve hayvancılığı etkileyen büyük bir kuraklıkla karşı karşıya kalmıştır. Ülke içindeki sorunlar yüzünden Aşağı Ülke'deki  bağlı krallıklar ve müttefik ülkeler Hitit Krallığından kopmaya başlamıştır.
Ammuna krallığını savunmak için çaba sarfetmiştir ancak doğudan gelen Hurri saldırıları ile Hititler'in elinde sadece başkent ve çevresi olarak kabul edilen "Çekirdek Ülke" kalmıştı.
Ammuna'nın ölümünden sonra yerine Huzziya geçmiştir.

Anitta
Anitta, Pithana’nın oğlu ve Kuşşara şehrinin kralıdır. Hatti döneminin en önemli krallarından birisi olan Anitta, M.Ö. 17. yüzyılda yaşamıştır.

Anitta Metni

Hitit dilinde şu ana kadar bulunan en eski yazı, Anitta Metni olarak adlandırılan yazıdır. Ayrıca, bulunan bu yazı Hint Avrupa dil ailesinin keşfedilmiş ilk yazılı metnidir. Çivi yazısında yazılmış olan bu tablette Anitta, babası olan Pithana’nın Neşa (Kültepe) yı ele geçirmesini ve bu olayın Kuşşara için önemini anlatmıştır. Anitta hükümdarlığında, Hatti kralı Piyusti’yi yenerek, gelecekte Hititlerin başkenti olacak olan Hattuşaş’ı ele geçirmiştir, şehri tamamen yok etmiş ve lanetlemiştir.

Anitta Hançeri

Anitta metninde ayrıca; Harkiuna, Ullamma ve Tenenda adlı şehirleri de hükümdarlığı süresince ülkesinin sınırları içine aldığını belirtmiştir. Anitta ismi, Kültepe'de bulunan birçok kilden yapılmış tablette ve önemli bir keşif olan hançerde babası Pithana ile birlikte geçer.

Anitta'nın Laneti
"Hattuşa kenti açlıktan kırılınca, Tanrım Şiu, onu Taht Tanrıçası Halmaşuit'e teslim etti ve ben Hattuşa'yı fırtınalı bir gecede aldım, ne var ki burada elime geçen bir şey olmadı. Kenti yaktıktan sonra yabani otlar ektirdim. Benden sonra kral olacaklardan her kim, Hattuşa'yı yeniden canlandırırısa göklerin Fırtına Tanrısı onun belasını versin."

Arinna
Güneş tanrıçası'nın yurdu Arinna, eskiden beri Hititlerin en önemli kült kentlerinden biri olmuştur. Hattuşaş'a bir günlük mesafede olan bu yer, büyük bir olasılıkla bugünkü Alacahöyük olduğu düşünülmektedir.
Arinna kentinin en önemli dinsel figürü, şehrin koruyucu olan Güneş Tanrıçası'dır. Arinna'nın Güneş Tanrıçası Hitit Devletinin ve ordularının koruyucusudur. Ayrıca Arinna'nın Güneş Tanrıçası, Hitit Dininde Ana Tanrıça özelliğini de taşır. Arinna kafasında etrafında güneşi sembolize eden bir halka ile betimlenir.

Hattuşaş
Hitit İmparatorluğu'nun milattan önce 17 ile 13.'üncü yüzyıllar arasında başkent olan Hattuşaş, Çorum'un 82 kilometre güneybatısındaki Boğazköy'de kurulmuştur. Hattuşaş Antik Kenti UNESCO tarafından 1986 yılında Dünya Mirasları listesine eklenmiştir.
Hattuşaş sözcüğü Hatti insanlarının verdiği orijinal ad olan Hattus'tan gelmiştir. Hitit İmparatoru I. Hattuşili'nin ismi devletin başkentinden gelmektedir ve anlamı "Hattuşaş'lı Adam"dır.
Hattuşaş antik kentini ilk olarak Fransız Arkeolog Charles Texier bulmuş ve 1893 yılında araştırmalar başlamıştır. Daha sonra Alman Hugo Winckler ile Thedor Makridi 1906 yılında büyük bir Hitit arşivi bulmuşlardır. Çok geniş bir alana yayılanHattuşaş'ta yapılan kazılarda 5 kültür katı gün ışığına çıkmıştır. Hattuşaş'tan günümüze gelen kalıntıları Yukarı Şehir, Aşağı Şehir, Büyük Kale ve Yazılıkaya'dır. Başkent Hattuşaş mimari ve sanat alanında gelişmeler göstermiştir.
Milattan önce üç bin yılından başlayarak Hattuşaş'ta yerleşim vardır. Bu zamandaki yaşam alanları genel olarak Büyük Kale civarında olmuştur. Büyük Kale 250 metrelik bir kayalık üzerine kurulmuş ve üstünde Kraliyet Sarayı ve imparatorluğun yönetim merkezi bulunmaktadır.
Milattan önce 19. ve 18. yüzyıllarda Asur Ticaret Kolonilerinin yerleşmeleri Aşağı Şehir'de görülmektedir. Bu dönemde tutulan ticaret kayıtlarında ilk kez Hattuşaş ismi görülmektedir. Ayrıca ele geçen bilgilerde Hattuşaş Şehri'nin millattan önce 18. yüzyılda Kuşşara'nın Kralı Anitta tarafından yakılıp yıkılmıştır.
Milattan önce 1700 yıllarında yıkıntılardan kalanları yeniden inşa edilerek Hattuşaş'ta tekrardan yaşam başlamıştır ve milattan önce 1600 yıllarında I. Hattuşili tarafından Hitit İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.
Eğimli bir araziye sahip olan ve güneyde bulunan Yukarı Şehir 1 kilometre karelik bir alana yayılmıştır. Güneyde bir surla çevrilen Yukarı Şehir'de genellikle kutsal alanlar ve tapınaklar vardır. Güneydeki sur üzeründe 5 tane kapı bulunmaktadır. Bunlar kentin en yüksek noktasında bulunan Sfenksli Kapı ve surun doğu ve batı ucunda karşılıklı olarak bulunan Aslanlı Kapı ve Kral Kapısı'dır. Burada bulan tapınaklardan Seramikler, Silahlar, Yazılı belgeler, Aletler ve Kült objeleri bulunmuştur.
Yapılan arşatırmalar en yüksek zamanında 40000 ila 50000 kişilik bir nüfusu olan Hattuşaş, Hitit Devleti'nin yıkılması ile birlikte milattan önce 1200 yılı gibi yıkılmış ve milattan önce 800 yılındaki Frig yerleşimine kadar ıssız kalmıştır.

Hitit Anayurdu
Hititler'in anayurdu tam olarak bilinmemekle birlikte, tarihçilerin yorum yapabilmesi için bir Hitit Duası mevcuttur. “Göğün Güneş Tanrısı, Efendim, İnsanoğlu’nun çobanı, yukarıya geldin sen. Göğün Güneş Tanarısı, denizden geldin ve şimdi göklere çıkıyorsun.”

Bu dua, İç Anadolu’da denizden uzakta yaşayan Hititler'in bölgeye nereden geldiklerini bizlere sunan tek ipucudur. Bu duayı doğrulayacak iki deniz dikkate alınabilir: Karadeniz ve Hazar Denizi. Buna göre Hititler’in anayurdu, Aşağı Tuna bölgesi ya da Kafkaslarda aranabilir.

Bu konu hakkındaki bir diğer iddia ise Hititler'in anayurdu'nun Kızılırmak Deltası olduğudur. Hititler çekirdek ülkede yer alan Kızılırmak (Maraşantiya) Nehrini Karadeniz’e döküldüğü yere kadar izledilerse güneşin denizden doğduğunu şahit olmuşlardır.

Hitit Dini
Hitit dini, Hitit Uygarlığı’nın kurulu olduğu coğrafyadan ve etrafındaki diğer uygarlıklardan etkilenerek şekillenmiştir. Kuruluşlarından itibaren birçok tanrıyı benimsemiş olan Hititler, ilk dönemlerinde Hatti-Avrupa tanrıları benimsemiş, daha sonra bu tanrılara Mezopotamya tanrıları da eklenmiştir. Su Tanrısı, Güneş Tanrısı, Ay Tanrısı gibi tanrılar Hitit inancında yer almıştır.
Hititler tanrılarını insan gibi görmüş, onlara insani özellikler yüklemiştir. Tanrılarını insan gibi gördüklerinden dolayı, tapınaklarına özel bir önem verirlerdi. Dinsel merkez oldukları kadar, ekonomik merkezler olarak da kullanılan tapınaklarda hediyeler, bağışlar ve tahıllar da saklanmıştır.
Hitit dinindeki en önemli tanrı, sembolü boğa olan Gök Tanrı’ydı. Tanrı kadar tanrıçaya da önem veren Hititler’de Arinna Güneş Tanrısı’ydı. Yerel tanrıları da olan Hititler’in, hayvan biçiminde tanrıları da vardı. Doğanın şekillendirdiği bir yaşam biçimine sahip olan Hititler, dağları da kutsal kabul etmiştir. Hititler’in yıkılmasının ardından oluşan “Geç Hitit Devleti” için önemli olan bir tanrıça ise, Anadolu’da yıllar boyunca hatırlanacaktır; Kubaba. İlerleyen zamanlarda Kybele adıyla bilinecek olan tanrıça, Anadolu’da halen bilinmekte olan bir Hitit tanrıçasıdır.

Hitit Kanunları

    Hititler’de kanun, Büyük Kral’ın yetkisi altındaydı. Kral, başkomutan, baş yargıç ve başrahip sayılıyordu. Ancak Kral, kararları onaylatma yükümlülüğü altındaydı. Onaylayan kurum ise, Pankuş adı verilen soylular meclisiydi. İnsana ve insanın yaşama hakkına saygı duyan ve önem veren bir uygarlık olan Hititler, Anadolu’da bundan binlerce yıl önce halka istediği dine inanma ve istediği dili konuşabilme hakkı vermiştir. Kadın ve erkek her koşulda eşit sayılmış ve kanunlar önünde cinsiyet ayrımcılığı yapılmamıştır. Hitit kanunları, kölelere de para ödeyerek özgürlüğüne kavuşabilme ve evlenme hakkı tanıyordu. Kralın, konumu nedeniyle ölüm cezalarını kaldırma yetkisi vardı; ölüm cezaları ise büyücülük ya da krala karşı gelme sonucu veriliyordu. Ayrıca “kardeşlerle ilişki kurmak ya da evlenmek” de Hititler’de sonu ölüm olan bir suçtu. İdam cezası uygulayan bir toplum olan Hititler, işkenceye ise karşıydı. Boşanma ve aile konusunda da kanunları olan Hititler’den günümüze, bu kanunların yer aldığı tabletler de kalmıştır. Bunların dışında askerlik, Hititler’de bir zorunluluktu. Herkes askerlik görevini yerine getirmek zorundaydı.

    Hitit Kral Listesi

    Hatti Beylikleri Dönemi
    • Pamba (M.Ö. 22. yüzyıl)
    • Pitha   (M.Ö. 17. yüzyıl)
    • Piyusti (M.Ö. 17. yüzyıl)
    • Anitta (M.Ö. 17. yüzyıl)
    • Tuthaliya
    • Kantuzili
    • PU-Sarruma
    Eski Krallık Dönemi
    • I. Labranda
    • I. Hattuşili (M.Ö. 1660 - 1630)
    • I. Murşili (M.Ö. 1630 - 1600)
    • I. Hantili (M.Ö. 1600 - 1570)
    • I. Zidanta (M.Ö. 1570- 1560)
    • Ammuna (M.Ö. 1560 - 1540)
    • I. Huzziya (M.Ö. 1540 - 1535)
    • Telepinu (M.Ö. 1535 - 1510)
    Orta Krallık Dönemi
    • Alluvanna (M.Ö. 1510 - 1500)
    • Tahurvaili  ?
    • II. Hantili (M.Ö.  1500 - 1490)
    • II. Zidanta (M.Ö. 1490 - 1480)
    • II. Huzziya (M.Ö. 1480 - 1460)
    Büyük Krallık Dönemi
    • II. Tuthaliya (M.Ö. 1460 - 1440)
    • I Arnuvanda (M.Ö. 1440 - 1420)
    • II. Hattuşili (M.Ö. 1420 - 1400)
    • III. Tuthaliya (M.Ö. 1400 - 1381)
    • Genç Tuthaliya (M.Ö. 1381 - 1380)
    • I. Şuppiluliuma (M.Ö. 1380 - 1346)
    • II. Arnuvanda (M.Ö. 1346 - 1345)
    • II. Murşili (M.Ö. 1345 - 1315)
    • Muvatalli (M.Ö. 1315 - 1282)
    • III. Murşili (M.Ö. 1282 - 1275)
    • Uhri Teşup
    • III. Hattuşili (M.Ö. 1275 - 1250)
    • IV. Tuthaliya (M.Ö. 1250 - 1220)
    • III. Arnuvanda (M.Ö. 1220 - 1200)
    • II. Şuppiluliuma (M.Ö. 1200 - 1190)

    Hititler'de Ekonomi ve Ticaret

    Bütün eskiçağ toplumlarında olduğu gibi, Hitit toplum yapısında da iktisadi hayatın temel dayanağı topraktır. Kralın başarısı, refahı ve devamlılığı büyük oranda toprağın verimine bağlıdır. Hititlerde toprağın verimliliği, aynı zamanda tanrıları menun etmenin de bir gereğidir, çünkü kendisine zengin adakalar sunularak memnun edilmiş bir tanrının Hitit toplumu için faydalı olacağına inanılırdı. Hitit Anadolu’sunda da iktisadi hayatın ziraattan sonra en temel dayanağı hayvancılıktı. 

    Hitit krallarının yapmış oldukları başarılı askeri fetihler sonucunda ülkelerine taşıdıkları ganimetler arasında, sığır ve koyunlardan bahsedilmekte ve övgüler bu ganimetlerin, zaferin önemli neticelerinden biri olduğu kabul edilmektedir.


Hititler'de Giysi ve Takı

Günlük Hitit kıyafetleri, diz uzunluğunda gömlek gibi tunik uzun kollu ve kemersizdir. Kaya kabartmalarında anıtlarda görülen kısa yırtmaçlı etek ise muhtemelen askeri bir kıyafettir. 

Yine anıtlarda görülen uzun manto, Tanrı , Kral ve Rahipler tarafından dini törenlerde giyilmektedir.Hitit yazılı belgelerinde (tapınak envanterleri, ganimet listeleri vs. ) çeşitli süs eşyalarından bahsedilmekle birlikte, gerek Hattuşa gerekse diğer Hitit kazılarında açığa çıkarılan takılar , yazılı belgelerde sözü edilen malzemeyi tanıtacak nitelikte değildir. Yazılı belgelerde bahsedilen takılar arasında , kıymetli madenlerden yapılmış saç süsleri , küpeler, göğüs süsleri, broşlar, boyun bantları, pandantif ya da amuletler, halhallar, bilezikler, yüzükler ve gerdanlıklar bulunmaktadır. Metinlerde takıların yanında , çeşitli giysiler üzerinde altın aksesuarların kullanıldığına dair bilgilerde bulunmaktadır. 

Hitit tasvirli sanat eserlerinde erkek ve kadınlara ait, saç bantı, küpe , kemer , pazubent gibi az sayıda süs eşyası betimlenmiştir.


Hititler'de Madencilik

Önceleri doğal bakırın işlenmesi, ateşle ısıtma tekniğinin keşfi ve bakırın maden filizlerinden izabesi ile gelişen madencilik, daha sonraki dönemlerde dövme ve döküm tekniklerinin gelişmesi ile hızla ilerleme kaydetmiştir. Anadolu’ya geldiklerinde kendilerini hammadde kaynağı açısından yaterli, her türlü maden üretim teknolojisinin uygulandığı bir kültür bölgesinde bulan Hitiler, M.Ö. 2.binin ilk çeyreğinden itibaren, eski madencilik geleneğini daha da geliştirme olanağı elde etmişlerdir.Hitiler çubuk, yuvarlak ya da öküz gönü şeklinde elde ettikleri metal külçelerini, fırın, ocak, körük, üfleç, pota gibi zengin üretim malzemesine sahip yerel atölyelerde ergitmişler ve pişmiş toprak ya da taştan yapılmış açık, iki parçalı ya da kaybolan modelli kapılarda, döküm ve dövme tekniğinde çeşitli eserler üretmişlerdir. Hattuşa’da Aşağın Şehir, Büyükkale ve Yukarı Şehir’de ele geçen az sayıda işlik, üretim malzemesi ve mamul eser, bize yazılı belgelerde sözü edilen metal sanatı hakkında bir fikir verebilmektedir.

Hititler'de Mimari ve Şehircilik

Hitit yerleşimleri ya sarp kayalık bölgelere ya da ova düzlüklerinde kurulmuştur. Bu yerleşimlerin ortak özelliği, belirli aralıklarla inşa edilmiş kulelerle donatılmış bir sur ile sıkı koruma altına alınmış olmalarıdır. Şehre giriş ise, uygun yerlere yapılmış kapılar vasıtasıyla sağlanmıştır.Gerek resmi binalar, gerekse belirli bir plan şemasını izleyen tapınaklar taş temelli, anıtsal olanları ise blok taşlardan subasmanlı ve ahşap destekli kerpiç duvarlı olup, düz damlıdır. Tek katlı yapıların yanı sıra birden fazla kata sahip yapıların varlığı da bilinmektedir.

Hititler'de Mutfak Kültürü

Mutfak kültür açısından bakıldığında Orta Anadolu’nun coğrafi ve iklimsel nitelikleri ile Neolitik Çağ’dan başlayan beslenme biçimi, flora ve fauna göz önüne alındığında burada yaşayan insanların nasıl bir yeme-içme kültürü geliştirmiş olabilecekleri tahmin edilebilmektedir. Anadolu’da Neolatik Çağ’dan beri biline tahıl tarımı ve bunun sonucu olan tahıla dayalı beslenme elbette Hititler için de temel yeme-içme içerisinde yer almış olmalıdır. Boğazköy ve diğer bazı Hitit yerleşimlerinde ortaya çıkartılan tahıl depoları bunun kanıtıdır. Hitit metinlerinin çözümlerinden anlaşıldığı üzere Hititler 180’den fazla ekmek ya da unlu mamul ürün yapmaktaydılar. Hititlerde et ve süt ürünleri tahıldan sonra ikinci sırada besin kaynaklarıdır. Kazılarda bulunan hayvan kemikleri ve çivi yazılı metinler kıyaslanarak günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi koyun ve sığır etinin en başta tüketildiğini göstermiştir.

Hititler'de Sanat

Hitit Sanatı, köklü Anadolu kültürünün Suriye, Mezopotamya ve hatta bir dereceye kadar Mısır etkileriyle, yeni bir sentezi olarak kabul edilir. Çömlekçilikte, taş oyuntu sanatında, maden döküm, heykeltıraşlık ürünlerinde ve yine madenden üretilmiş hayvan biçimli kaplarda, fildişinden üretilmiş nesnelerde ve mühürcülükte Hitit kültürüne özgü özellikler hemen kendini gösterir. Hititlerde müzik gerek enstrümantal gerekse vokal olarak, dinsel törenlerin, özellikle çok sayıdaki dinsel bayramın ayrılmaz bir parçasını oluşturuyordu. Bu törenlerde sık tekrarlanan, tanrı heykelleri ya da sunakların önünde katı veya sıvı sunakaların sunulması ( et, ekmek vb. gıdalar veya içki sunumu) , kral ve kraliçenin tanrılarla içmesi gibi eylemler sırasında çalgılar çalınır, şarkılar ve ilahiler söylenir, daha görkemli ve etkili bir ortam yaratılarak tanrıların hoşnut olması sağlanırdı. Dinsel törenlerin en güzel betimleri Eski Hitit dönemine ait kabartmalı ve boyalı vazolar üzerinde bulunmaktadır. Bunların üzerinde sahnelerde, metinlerde anlatılanlara uygun olarak çalgıcılar, dansçılar ve akrobatlar yer almaktadır.

Hititler'de Savaşçılık

Devlet ekonomilerinin önemli ölçüde savaş yoluyla elde edilen ganimetlere bağlı olduğu dönemlerde savaş teknikleri de doğal olarak büyük önem taşıyordu. Savaş tekniklerini ilerletebilen devletler, diğer devletlere üstünlük sağlayarak, kendi tarihlerini olumlu bir şekilde yönlendiriyorlardı. M.Ö. 2.binin ikinci yarısında Ön Asya’da bir dünya gücü haline gelen Hititler de, teknolojik ve stratejik yönden savaşa önem vermiş ve bu sayede rakip ülkeler üzerinde üstünlük sağlamıştır. Bu savaşlar, Anadolu’nun coğrafyası ve iklimi nedeniyle sadece yaz aylarında yapılabiliyordu. Geri kalan zamanlarda ise yollar bir ordunun hareket etmesi için uygun değildi. Hitit kaynaklarında deniz savaşlarında ise oldukça az söz edilmektedir. Kaynaklar Hititlerin özel savaş gemilerine sahip olmadığını gösteriyor. Boğazköy’de bulunan bir çivi yazılı metne göre, Alaşiya ( Kıbrıs ) gemileri Hitit donanmasına karşı üç kez savaşmış ve Hitit donanması tarafından batırılmıştır.

Hititler'de Seramik

Kile şekil vermede ustalık ve beceri sahibi olan Hitit çömlekçilerinin diğer sanat dallarında olduğu gibi saraya ve tapınaklara bağlı personel arasında yer aldığı yazılı kaynaklardan bilinmektedir. Eski Hitit Krallık Dönemi’nde seramik sanatı ustaları yaratıcı dürtüleriyle son derece yetkin ve göz alıcı formlar üretmişlerdir. Genelde çömlekçi çarkı kullanılarak üretilen seramikler, tek renk, et kırmızısı veya açık kahverengi ve parlak perdahlıdır. Kap formları arasında en çok rastlanan gaga ağızlı testilerdir. Hitit İmparatorluk Çağı seramiğinde ise renk olarak beyaza yakın açık zemin, gri, toprak renginin ve bej/kremin bütün tonları egemendir. Eski Hitit Dönemi’nde bilinen formlar devam etmekle birlikte, büyük küpler, çaydanlıklar ve tabakalar günlük kullanım kaplarını oluşturmaktadır.

Hititler'de Törenler ve Bayramlar

Hitit Devlet Arşivi’nde bulunan tabletlerin çoğu, Hitit dünyasında belirli bir takvim çerçevesinde kutlanan bayram törenlerini içermektedir. Bu belgelerde bayram törenleri en ince ayrıntılarına kadar anlatılmıştır. Bu bakımdan söz konusu metinleri törenlerin nasıl yapılması gerektiğini gösteren uygulama yönergesi olarak kabul etmek gerekir. Bu törenlerin amacı, tanrıları memnun etmek ve bu suretle de onlardan gerekli tanrısal korumayı temin ederek kral e kraliçenin, ülkenin, ordunun ve halkın huzurunu, birliğini ve gücünü güvence altına almaktı. Bayramların zamanında ve doğru bir şekilde uygulaması devletin sürekliliği açısından zorunlu olduğu için, her törenin yeri ve uygulama zamanını kesin olarak saptamak ve buna uymak şarttı. Bayramlar genellikle kral ve kraliçe, ya da kral ailesinden birinin başkanlığında kutlanmaktaydı. Ancak kralın her zaman her yerde bulunması mümkün olmayacağı yerlerde başkent dışındaki dinsel merkezlerde kutlanan bayramların yönetimi tapınak görevlilerine bırakılmıştı.

I. Hattuşili

I. Hattuşili, M.Ö. 1565'te tahta çıkmıştır. Öncüsü olan Anitta'nın lanetlediği Hattuşaş'ı Hititlerin başkent ilan etmiştir. İsmi olan Hattuşili "Hattuşalı Adam" anlamına gelmektedir.

I. Hattuşili'nin yazdırmış olduğu yıllıklar incelendiğinde, kısa süre içinde büyük ve güçlü bir krallık kurmuştur. Tahta çıktıktan sonra ilk seferini başkent Hattuşaş'ın kuzeydoğusunda bulunan Şanahuitta şehrine gerçekleştirmiştir. Şanahuitta şehrini ele geçirdikten sonra Kızılırmak nehrinin Karadeniz'e döküldüğü bölgede yer alan Zalpa kentine yönelmiş ve bölgeyi Hititlere bağlamıştır. I. Hattuşili, kuzey seferinden sonra başkentin güneyinde yer alan bölgeleride güvenli bir hale getirmiştir.

Başkent ve çevresinin güvenliği sağlandıktan sonra I. Hattuşili, ülkesinin bölgedeki gücünü arttırmak için ticaret yollarının geçtiği Suriye'ye yöneldi. Bölgenin güçlü krallığı, Halpa (Halep) bu ticareti elinde tutmaktaydı. I. Hattuşili, güçlü bir orduya da sahip olan Halpa'ya direk saldırmak yerine vasal Kargamış, Warşuva, İkakali krallıklarına saldırmış ve bu şehirleri ele geçirmişti. Böylece Hititler artık Yakın Doğu ticaretinden pay almaya başlamışlardır.

I. Hattuşili, Hitit Harita

I. Hattuşili, Suriye seferinde Fırat Irmağını geçmiş ve bunu Akadlı Sargon'dan 700 yıl sonra gerçekleştiren ilk kral olmuştur. Hititlerin artık sınırlarını Batı Anadolu'dan, Fırat Irmağına, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar genişletmişlerdir. Ancak I. Hattuşili bu bölgenin kontrolünü devamlı sağlayabilecek güce sahip değildi. Fethedilen bölgelerdeki şehirler vur-kaç taktiği ile ele geçiriyordu. Seferler sona erince şehirler Hitit egemenliğinden çıkıyorlardı.

I. Hattuşili, güney seferinden sonra Anadolu'nun batısında yer alan Arzawa'ya sefere çıkmıştır. Bu sefer başarı ile sonuçlanmamıştır. I. Hattuşili, güney ve batı seferlerini gerçekleştirirken, başkent çevresi zayıflamış, kuzey ve doğudaki krallıklar bu boşluktan faydalanıp bağımsızlıklarını elde etmiştir. Ancak I. Hattuşili başkent’e geri dönmesi ile bu bölgelerdeki karışıklıklara son vermiştir.

İç Anadolu’nun sert kış koşulları nedeniyle I. Hattuşili ve ardılları, seferlerine ilkbaharda başlayıp kış yaklaşırken sona erdiriyorlardı. Kış aylarını başkent Hattuşaş’ta geçeren I. Hattuşili hükümdarlığı süresince 6 büyük sefer düzenlemiştir.

I. Hattuşili torunu Murşili’ye tahtı emanet etmiştir.


II Muvatalli

Murşili’nin oğlu olan II.Muvatalli asi vasallarla savaşmadan tahta geçen ilk hükümdar olmuştu. Bağlı krallıklar bağlılık andı törenlerini sorunsuz yapmış ve barışı hakim etmiştir.
Ancak bu barış ortamı fazla uzun sürmedi ve Mısır hükümdarı I. Seth, Kadeş’e yürüdü ve kaleyi fethetti. Daha sonra Amurru’yu da geri aldı. Ancak kısa bir süre sonra, Hitit İmparatorluğu bu toprakları geri aldı. Bu olaydan sonra Mısır ile Hititler arasında bir saldırmazlık antlaşması yapılmıştır. İki tarafta bu anlaşmanın uzun süre sadık kalma niyetinde değildir.
II Muvatalli, yeterince güvenli olmayan Hitit başkentini güneye, yeni kurulmuş Tarhuntaşşa Ülkesine kaydırdı. Hattuşas’nın yönetimi ise, bir çeşit özel kalem ve dışişleri bakanı olan başyazıcı Midanamuva’ya bırakılmıştı. II.Mutavalli sırtını kuzeye döner dönmez isyanlar başladı ve Kaşkalar Maraşantiya Irmağına kadar ilerlediler. Ancak II.Mutavalli’nin kardeşi, Hattuşili, Kaşkaları Hahha’da bozguna uğrattı. II.Mutavalli daha sonra Hattuşili’yi Hakpiş Kralı yaptı.
Barış ortamı sürerken Piyamaradu, Wilusa/Troia’ya saldırdı ancak Hattuşaş’dan gelen birlikler Piyamaradu’yu geri püskürttü. Bu geri püskürtme sonunda Wilusa, Arzava Ülkelerinden biri olarak Hitit vasalı olmuştu.
MÖ 1274 yılında II. Ramses, birlikleriyle kuzeydoğuya harekete geçti. Hedef Kadeş’i geri almaktı. Ancak bu amacına ulaşamadı ve Kadeş Hititlerde kaldı. Kadeş savaşı sonrasında II.Mutavalli, Amurru’yu geri aldı.

II. Arnuvanda

II. Arnuvanda, Şuppiluliuma'nın oğludur. Hitit tahtında M.Ö. 1320-1318 yılları arasında oturmuştur. Yaklaşık 18 aylık hükümdarlığından önce, babası Suppiluliuma ile birlikte birçok sefere çıkmış ve başarılar kazanmıştır. Hükümdarlığının kısa sürmesinin nedeni, geçirmiş olduğu hastalıktır.
Hükümdarlığı süresince, atamış olduğu valileri ve kardeşleri, ülkenin Anadolu'daki sahip olduğu gücün azalmaması için birlikte çalışmışlardır. II. Arnuvanda'nın ölümünden sonra yerine küçük kardeşi II. Murşili geçmiştir.

II. Hantili

II. Hantili, Alluvamna'nın oğludur. II. Hantili, Hükümdarlığı süresince uzun süre Hitit Çekirdek Ülkesi'nin kuzeyinde yaşayan Kaşkalar ile mücadele etmiştir. Orta Karadeniz Dağlarınde yaşayan Kaşkalar, Hitit krallarının Güney'e yapmış oldukları seferlerde devamlı başkent Hattuşaş'a saldırmışlar ve ülkeyi yağmalamışlardır.
Kaşkalar, II. Hantili döneminde başkent'in kuzeyinde bulunan Tiliura ve Nerik şehirlerini ele geçirmişlerdir. Kaşkalar'ın başkente bu kadar yakın yerde olmaları yüzünden II. Hantili çekirdek ülkedeki şehirlerin daha iyi savunma hattına sahip olması için şehirlerin surlarını güçlendirmiştir.
Kuzey'de durum böyle iken Güney'de Yakındoğu'da güçlenen Mitanni Krallığı, Hititleri tehdit etmekteydi. II. Hantili öncülü Ammuna gibi Kuzzivatna'yı tampon bölge olarak varlığını sürdürmesinin ülkesinin geleceği için önemli olduğunu düşünmüştür.

II. Hattuşili

II. Hattuşili, I. Arnuvanda ile hemen hemen aynı dönemde yaşamıştır. Bu yüzden, I. Arnuvanda'nın taht ortağı veya ardılı olarak bilinir.
II. Hattuşili'nin varlığı kesinleşmemiştir. Fakat gelecekte bir başka Hattuşili isimli kralın olmasından dolayı, yaşadığından bile tam emin olunmamasına rağmen II. Hattuşili adı altında Hitit Kral Listesinde ismi geçmektedir.

II. Murşili

Abisi II. Arnuvanda'nın kısa hükümdarlığının ardından Hitit tahtına geçen II. Murşili henüz yirmili yaşlarının başında idi. Her Hitit İmparatoru değiştiğinde olduğu gibi, II. Murşili'nin tahta çıkması ile kuzeyde yer alan Kaşkalar huzursuzluk çıkarmışlardır.
II. Murşili ilk seferini Kaşkalar üzerine yapmıştır. İsyankar Kaşkalar 3 yıl boyunca tekrarlanan seferlerin ardından büyük bir yıkıma uğramıştır. II. Murşili, Kaşkalar ile savaşırken, Anadolu'da yeni bir birlik güçleniyordu. Bu birlik, Anadolu'nun batısında yer alan Arzawa Birliği'di.
Arzawa, yaşadığı iç çekişmelere sona ermiş ve Anadolu'nun içlerine doğru seferler başlatmıştır. Anadolu'nun iç bölgesi Hititlerin kontrolünde olduğundan bu iki devletin çatışması kaçınılmaz bir durum oluşturmaktadır. İlk hamleyi II. Murşili komutasında Hititler gerçekleştirmiştir. Hititler, öncelikle Menderes Nehrinin yukarı kısmında büyük bir zafer elde etmişler ve Ege Denizi'ne kadar hakimiyet sağlamışlardır.
Başkent Hattuşaş'a geri dönen II. Murşili, tüm ülke üzerinde etkili olan ve babası Suppiliuliuma ve abisi II. Arnuvanda'nın da ölüme sebep olan veba salgınının etkilerini silemiyordu. Vakit buldukça tanrılardan bu hastalığın sona ermesi için dua etmiştir. Etmiş olduğu tüm duaları yazıya geçirmiş ve "Murşili'nin Veba Duaları" olarak bir yazıt hazırlatmıştır.
Kuzey ve Batı'da güvenliği sağlayan II. Murşili, Suriye'deki egemenliğine karşı gelenleri kendi askeri gücü yerine bölgedeki vasal devletlerin güçlerini kullandırdı. Suriye'deki karışıklıkları, Mısır Firavunları desteklemektedir. Suriye'deki sorunlar devam ederken Doğu'da Asur, Kargamış'a saldırmış, Kuzeydoğu'da ise Azzi-Hayaşa Yukarı Ülkeye saldırmıştır. Tüm bu saldırılara yetişmesi mümkün olmayan II. Murşili, doğru komutanları seçerek düşmanları püskürtmüştür. Hükümdarlığının ilk on senesinde Güney ve Batıda sınırlarını genişletmiş, Kuzey'de Kaşkalara boyun eğdirtmiştir. II. Murşili'nin ardından tahta oğlu II. Muvatalli M.Ö. 1290 yılında geçmiştir.

II. Şuppiluliuma

Milattan önce 1215 yılında IV. Tuthaliya’nın ölümünden sonra tahta III. Arnuvanda geçti. Ancak 1 yıl geçmeden öldü ve yerine kardeşi Şuppiluliuma geçti. Ama Şuppiluliuma’nın tahtın yasal varisini çiğnemekle şuçlandı. Şuppiluliuma bir varis olmadığını ve Arnuvanda’dan hamile bir kadın olmadığını söyleyerek bir haksızlık olmadığını belirtiyordu.
Kraliyet ailesi içinde bölünme giderek büyüyordu. Bu sebeple Şuppiluliuma herkesten bağlılık yemini etmesini ve sadece kendisini büyük kral olarak tanımlanmasını istiyordu.
Yurt içindeki istikrarsızlık, yurt dışına da yansımaya başlamıştı. Kragamış sözde Hitit uydu krallığıydı ancak Kargamış kralı Şuppiluliuma ile eşit konumda bir ortaktı.
Ugarit kralı Amurapi, Mısır’ın yeni firavunu Merenptah’a yazdığı mektupta, Amurapi’nin atalarının Mısır vasalı olduğu yazıyordu. Daha sonra Amurapi evli olduğu Şuppiluliuma’nın kızından boşanmak istedi ve onu kovdu. Ancak Şuppiluliuma Ugarit kralına muhtaç olduğundan bir şey yapamadı.
O sıralarda II. Şuppiluliuma’nın imparatorluğunda bir kıtlık yaşanıyordu. Merenptah, Hattuşa’ya bol miktarda tahıl gönderdi. Hititler Ugarit’ten 450 ton tahılın taşınması için gemilerin hazır edilmesini istiyordu.
Akdeniz’in kuzeyinde korsanlık yapan Sikila Adamları bu tahıl sevkiyatı için bir tehdit oluşturuyordu ancak çıkan savaşı Hititler kazandı ve tehlikeyi bir ölçüde frenledi.
II. Şuppiluliuma Viyanavanda, Tamina, Masa, Lukka ve İkuna ülkerini fethetti. Yapılan bu sefer, başına buyrukdavranan bir vasalı hizaya getirmek değildi. Bu bir iç savaştı. Şuppiluliuma bu zaferle imparatorluğun kontrolünü yitirmemişti ama sadece yıkılmasını ertelemişti.
II. Şuppiluliuma döneminde Hattuşa’da bolca yapı kompleksi inşa edildi. Ancak yeni inşa edilen iki yapı ise, çok farklı olayların habercisiydi. Kral Kapısı’ndan Aslanlı Kapı’ya kadar, kentin güney kısmı tamamen, ikinci bir surla çevrilmişti. Sfenksli Kapı’nın bulunduğu tepeye yapılan bu surlarla kapının önü kesilmiş ve bu görkemli yapı işlevsizleştirilmişti. Eski görüntünün önünü kapatan bir yapıyla birlikte ahıl ambarlarına artık korunaklı bir yoldan ve bir kapıdan ulaşılıyordu. Bu şekilde sadece dışarıdan değil, sanki halkın tahıl amarlarından uzak tutmak istermiş gibi, kentin içinden de tahıl ambarına giriş güçleşmişti. Kısa bir süre nce görkemli bir görüntüsü olan kent, kendi halkına yönelik savunma önlemleriyle donatılan bir kent olmuştu.
II. Şuppilulima, yönetim kadrosuyla beraber sarayı başka bir kente taşımışlardır. Hattuşa’yı yıkılmak üzere başıboş bırakmış vekaderine terk edilmiştir.

II. Tuthaliya

II. Tuthaliya, Muvatalli'nin oğlu Muva ile giriştiği taht kavgasında galip gelmiş ve Hitit Kralı olmuştur. Genç yaşta tahta geçmesi ile uzun süreli bir hükümdarlığın yolu açılmıştır.
II. Tuthaliya M.Ö. 1240 - 1400 yılları arasında tahta kalmıştır. Hükümdarlığının başladığı 1240 yılında, Hitit Ülkesi sadece başkent Hattuşaş ve çevresindeki topraklara sahip küçük bir krallık görünümündeydi. Ülkeye bağlı krallıklar ya bağımsızlıklarını kazanmış ya da düşman ülkelerin hakimiyetine girmiştir. Güneydoğu'da güçlenen Mitanni Krallığı ülke için büyük oluşturmaktaydı.
Tehdit sadece Mitanni'den gelmiyordu ayrıca Batı Anadolu'da yer alan şehirler kendi aralarında birlik oluşturmuşlardı. II. Tuthaliyailk seferlerini bu birliğin üzerine gerçekleştirmiştir. Birliğin üzerine dört defa gitmiş ve her seferinde zaferle Hattuşaş'a geri dönmüştür.
Bu dört seferin ardından bu defa Kuzeybatı Anadolu'da Assuva Ülkesi önderliğinde bir birlik daha oluşmuş ve yine II. Tuthaliyatarafından bertaraf edilmiştir. Batı seferi sürerken Kuzey'de bulunan Kaşkalar çekirdek ülkedeki boşluğu değerlendirip ülkeyi yağmalamışlardır. Bu durum karşılıksız kalmayacak ve II. Tuthaliya Kaşkaları iki sene üst üste bozguna uğratamıştır.
Başkent ve çevresinin güvenliği sağlandıktan sonra II. Tuthaliya doğuya yönelmiştir. Hititler ile Mitanni Krallığı arasında tampon bölge görevini yapan İşuva ülkesi, Mitanni tarafından istala edilmiştir. II. Tuthaliya bu bölgede kendisine sadık şehirleri tekrardan Hitit Ülkesine katmıştır. Daha sonra güneye inerek Mitanni Krallığı ile Hititler arasındaki diğer tampon bölge olan Kizzuvatna'yı ve Suriye'de yer alan Halpa'yı ele geçirmiştir.
II. Tuthaliya seyesinde Hititler tekrardan Yakındoğu'da güçlü bir devlet haline gelmiştir.
II. Tuthaliya'nın ardından Hitit tahtına I. Arnuvanda geçmiştir.

III. Murşili / Uhri Teşup

Muvatalli’nin bir harem kadınından oğlu olan Urhi-Teşup tahta geçince III. Murşili adını almıştır. Önceleri Urhi-Teşup ile amcası Hattuşili’nin arası iyiydi. Bu sebeple başkenti tekrar Hattuşaş’ya kaydırdı.
Urhi-Teşup Hattuşili’nin isteğiyle Amurru’nun tahtına yeniden Benteşina’yı oturtmuştur. Ancak Urhi-Teşup’un babasının bir zamanlar verdiği kararları geri almasına amcası onaylamamıştır. Özellikle de Şipaziti adlı bir kişiyi saray erkanına dahil etmesini. Bu olay amca ile yeğen arasında bir meydan okumaya dönüşmüş ve her ikisi de kendine müttefik bulmaya başlamıştır.

Ancak Urhi-Teşup’un potansiyel müttefiklerinden olan Şeha Kralı Masturi “Bir piçi mi destekleyeceğim” diyerek Hattuşili’nin tarafını tutmuştu.

Minnet borcu olan Benteşina ve Midanamuva’nın ailesi de Hattuşili tarafındaydı. Ayrıca Midanamuva’nın oğlu Urhi-Teşup tahta geçince başyazıcılık görevinden olmuştu.
Urhi-Teşup’un karşısında duranların tek sebebi kişisel duşmanlıklar değildi. Uyguladığı ağır kusurlu, aptalca dış politika bir diğer önemli gerekçeydi.

III. Tuthaliya

III. Tuthaliya, Kaşka akınlarının arttığı ve sorunların daha da arttığı bir dönemde tahta çıkmıştır.<
Dağınık yapılarından dolayı belli bir noktada toplanmadan saldırılar gerçekleştiren Kaşka’lara karşı Hititler birçok cephede çarpışıyorlardı. Bunu fırsat bilen Kaşkalar kuzeyden çekirdek ülkeye sızdılar ve Hattuşa’yı yakıp yıktılar.
III. Tuthaliya, başkentin ele geçirilmesinden dolayı, sarayı geçici olarak doğudaki Şamuha’ya taşımıştır. Bir süre karışıklıkların sakinleşmesini bekleyen III. Tuthaliya, kaybettiği toprakları tekrardan ele geçirmek için kuzeye sefer düzenlemiştir.
Kuzey seferi devam ederken, Batıda Arzawa giderek güçleniyordu ve Hitit topraklarını ele geçirerek çekirdek bölgeye yaklaşmıştır. Bütün bu karışıklıklar devam ederken, olumlu tek gelişme, Kizzuvatna’nın hala Hititlerin kontrolünde olması idi.
Ancak gerçekte ülke küçülüyordu ve III. Tuthaliya öldüğünde Hititlerin durumu hiç iç açıcı değldi.

II. Ramses güçsüz bir kralla karşı karşıya olduğunu anlayınca Suriye’ye ilerledi ve Kadeş’in kuzeyindeki birçok kenti aldı.

Mitanni kralı Waşaşatta, Hititlerle Asurluları birbirine düşürüp bağımsızlığına kavuşmak istiyordu. Waşaşatta’nın planına göre Hititlerden destek alıp Asurlulara saldırmaktı. Ancak Urhi-Teşup yardım etmemişti . Mitanni Adad-Nirari’ye yenildi ve bağımsızlığına kavuşamadı. Bununla birlikte Hititler ve Asurlular arasında tampon devlet olmaktan da çıkmıştı.

Bu kayıp Hattuşaş’da olumlu karşılanmamıştı. Ayrıca Asur kralı Adad-Nirari’ye attığı yanıt mektubunda yazdığı “Sana niçin kardeşim diye hitap edecekmişim?” sözü ortamı daha da gerginleştirmişti. Bu mektup dolaylı da olsa bir savaş ilanıydı.

Ancak savaş Hititlerle Asurlular arasında çıkmadan, Hattuşili Urhi-Teşup’u Şamuha’da yakaladı ve Nuhaşşe’ye sürgüne gönderildi.

IV. Tuthaliya

Hattuşili ve Puduhepa’nın oğlu IV. Tuthaliya, M.Ö. 1236 yılında tahta geçti. IV. Tuthaliya Hitit İmparatorluğu’nda pek görülmeyen şekilde veliaht gösterilerek tahta çıktı. O zamanda öyle görünmese de, bu durum imparatorluğun sona yaklaştığını işaret ediyordu.

İlk başta IV. Tuthaliya değil, ağabeyi taht varisi olarak görülüyordu. Ancak Hattuşili bu durumu değiştirdi. Ama bu ani bir karar değildi: IV. Tuthaliya, babası tarafından sistematik bir biçimde veliaht olarak yetiştirildi. Babası tarafından Hakpiş hükümarı ve Nerik’in Fırtına Tanrısı ile Şamuha İştarı’nın rahibi yapıldı. Ayrıca ülkenin en yüksek payelerinden saray baş muhafızlığına sahipti.

IV. Tuthaliya’nın tahta çıkma töreni Hattuşili’nin ölümünden sonra ortaya çıkan sorunlar nedeniyle ertelendi. Kutlamalar ancak Hitit Yeni Yıl Bayramı’nda (bahar başında) yapılmıştı.

Tek sorun sadece bu değildi. Aşağı Ülke’deki Lalanda’da ayaklanma çıktı. Ancak bu isyan başka yerlere sıçramadı.

Dış siyasette ise işler daha sorunsuz devam ediyordu. Bunun sebebi ise Hattuşili’nin kurduğu sağlam diplomatik ilişkilerdi. Mısır’la ilişkiler aynen devam ediyordu ve IV. Tuthaliya II. Ramses’e bir kız kardeşini eş olarak vermişti. Asur’la oluşturulan barış ortamı devam ediyordu. IV. Tuthaliya Babil’e ilişkiler kuvvetledirmek için hanedanlar arasında kan bağı kurdu ve bir Babil prensesiyle evlenerek onu birinci eş yaptı.

IV. Tuthaliya, Amurru Kralı Şauskamuva’yla yaptığı bağlılık antlaşmasıyla, dünyada ticari ambargo uygulayan ilk hükümdar olmuştur.

IV. Tuthaliya, Asurlularla devam eden gerginliğin sona erdirebileceğini umarak Asur Kralı Tukulti-Ninurta’ya dostça mektuplar yazdı. Asur Kralı da aynı nezaketle cevap verdi.
Ancak Tukulti-Ninurta içten içe Hitit İmparatorluğu’nun güneydoğusuna bir sefer düzenleme hazırlığı içindeydi. IV. Tuthaliyabundan haberi olunca Asurlulara bir mektup yazarak bu düşünceden vazgeçmelerini istedi. Ama Tukulti-Ninurta bu mektubu dikkate almayarak Papanhi’yi ele geçirdi. İşte bu olay IV. Tuthalya’nın ticaret yasağı koymasına sebep oldu.

IV. Tuthaliya Doğu Akdeniz’de stratejik öneme sahip olan Alaşiya’ya (Kıbrıs) sefer düzenledi ve adayı kontrol altına aldı.

IV. Tuthaliya üvey kardeşi Tarhuntaşşa Kralı Kurunta’yı büyük kralın vekili konumunda getirdi. Ancak bu olay Kurunta’yı sorumsuzlaştıedığından krallıktan aldı ve yerine Ulmi-Teşup’u geçirdi.

Bu sırada tahta geçişinin 11. yılında Tukulti-Ninurta, Babil’i feth etti. Daha sonra kuzeye yöneldi. Bunun üzerine IV. Tuthaliyabirliklerini bu yöne doğrulttu. Bundan yararlanan Kurunta bir darbe ile Hattuşa tahtına geçti. Ancak bu durum fazla uzun sürmedi ve 1 yıl sonra tahta yeniden IV. Tuthaliya geçti.

IV. Tuthaliya elde ettiği başarıdan sonra kendini güçlü hissetmiş ve yeni zaferler kazanacağını düşündüğünden Asurlulara saldırdı. Ancak o sırada 40 yerel krala karşı savaş yapan Tukulti-Ninhura bu savaşı kazandı. Ayrıca 40 yerel kralıda yenilgiye uğrattı. IV.Tuthaliya ölmeden önce İşuva Krallığı Asur’a dahil oldu.


Kadeş Anlaşması

Tarihteki ilk yazılı barış antlaşması olarak bilinen Kadeş Antlaşması, M.Ö 1280’de, Mısırlılar ve Hititliler arasında imzalanmıştır.
Hititler’in ticaret yollarını ele geçirmek istemeleri ve Nefertiti ile evlenmesi için gönderilen bir Hitit prensinin öldürülmesi sonucunda Kadeş Savaşı yapılmış ve savaş sonucunda Kadeş Antlaşması imzalanmıştır.
Hitit Kralı II.Mutavalli ve Mısır Kralı II.Ramses’in başında olduğu ordular, iki gün boyunca Kadeş Kalesi önlerinde savaşmıştır. Ancak savaş bir sona varamayacak şekilde ilerlediğinden, Kadeş Savaşı bir antlaşma ile bitirilmiştir. Mısır kayıtlarında savaşı Mısır’ın kazandığının yazmasına rağmen Hitit kaynaklarında bu tam tersi şekilde yer almaktadır. Ancak imzalanan Kadeş Antlaşması ile savaşan her iki devlet de birbirlerine saldırmama sözü vermiş, Kadeş, Hitit topraklarında kalmış, birbirlerinin topraklarına yapılan saldırılarda da birbirlerini savunacaklarına dair güvence vermişlerdir. Bununla birlikte Kadeş Antlaşması,Doğu’daki ticaret yolları sebebi ile o bölgeyi ele geçirmek isteyen Asur Devleti’nin yarattığı tehdide karşı birlik olma amacını da barındırmıştır.

Kadeş Savaşı

Kadeş Savaşı, Hititler ve Mısırlılar arasında milattan önce 1274 yılında, antik Kadeş Kenti yakınlarında yapılmıştır. Hitit Kralı Muvattali’nin, önceki liderleri Şuppiluliuma’nın Suriye üzerindeki planlarını gerçekleştirmek yönündeki siyasetini benimsemesi, Mısır Firavunu II.Ramses’in de Suriye’de egemenlik kurmak istemesi, her iki devletin de ticaret yolları ve Suriye toprakları içinde kalan Amurru ve Amka toprakları üzerinde hakimiyet amacı Kadeş Savaşı’nın başlamasına sebep olmuştur.  Çünkü II.Ramses’in Suriye’yi ele geçirebilmesi, Anadolu’daki gücü elinde tutan Hititler’i saf dışı bırakmasına bağlıydı.
Kadeş Savaşı’nda Hititlerin elinde üç bin savaş aracı ile on yedi bin zırhlı asker, Mısır ordusunda ise Amon, Ra, Ptah, Seth isimleri verilmiş dört bölükten her birinde yirmi bin asker ve iki bin savaş aracı bulunmaktaydı.
Mısır ordusu üzerine bir baskın düzenleyerek üstünlük ele geçiren ve böylece savaşın başında üstünlüğü elinde tutan Hititler, galip geldiklerini sandılar. Bunun üzerine Mısır’ın yardımcı kuvvetlerle bir baskın düzenlemesinin ardından üstünlüklerini yitirdiler.
Kadeş Savaşı, uzun ve zorlu bir savaş olmuştur. Ancak uzun süren bu savaşta, galibiyetin hangi tarafta olduğu kesin olarak belirlenemedi. Bunun üzerine, Asurlular’ın Önasya’da gittikçe güçlenmesiyle oluşan tehdide ve savaşın bir sonuca varamayacakmış gibi görünmesi nedeniyle Kadeş Antlaşması imzalanarak, Kadeş Savaşı bitirildi.
Kadeş Savaşı, Mısır ve Hitit kaynaklarında farklı sonuçlarla yer almıştır; her bir devlet de kendisini “kazanan” olarak tarihlerine geçirmiştir.

Kaşkalar

Hititler'in başkenti Hattuşaş’ta bulunan tabletlerden öğrenildiğine üzere Son Tunç Çağı'nda M.Ö. 2000-1200 arası Hitit çekirdek ülkesinin kuzeyinde yabani bir kavim olan Kaşkalar'ın oturduğu belirtilmektedir.

Bu kavime ait günümüzde çok az bilgi bulunmaktadır. Kaşkalar ile ilgili tüm bilgiler, Hitit kaynaklarına dayanmaktadır.

Kaşkalar merkezi bir otoriteye sahip olmamış, bağımsız boylar halinde yaşamışlardır. Bağımsız boylar birleşik güçlü bir yağmacı topluluk oluşturup, Hitit başkenti Hattuşaş’ı tehdit edebilecek kadar güçlenmiştir. Hitit kralları bu yağmacı boylarla anlaşma yaptığı halde bir diğer boy anlaşmayı saymadığı için Hititler ile Kaşkalar arasında devamlı bir savaş hali sürmüştür.

Hitit kralları özellikle güneye büyük seferler düzenlediklerin, Kaşkalar çekirdek ülkedeki güvenlik boşluğunu yararlanarak buradaki şehirlere yağmalayıp bölgelerine geri dönmüşlerdir. II. Hantili döneminde Kaşkalar Hitit kutsal şehri Nerik’i işgal etmişlerdir. Hititler Şuppiluliuma ile birlikte Kaşkalar’ı hem güç kullanarak hem de anlaşma yaparak kontrol altında tutmayı başarmıştır. Şuppiluliuma’nın oğlu II. Murşili döneminde Kaşkalar kabile düzeninden sıyrılıp merkezi yönetime geçmişlerdir.

II. Murşili Kaşkaları yendi ve Kaşka kralı Pihhuniya'yı tutsak etti. II. Murşili krallığı boyunca Kaşkalara karşı yapılan 10 sefer kaydedilmiştir. Bu seferler başarılı olmasına karşın, düşmanın göçebe niteliğinden ötürü hiçbirinde kesin sonuç alınamamıştır. II. Murşili’den sonra sırasıyla tahta çıkan Muvatalli ve III. Hattuşili’de Kaşkalar’ı bozguna uğratmıştır. III. Hattuşili kutsal Nerik şehrini tekrar Hitit İmparatorluğu sınırları içerisine almıştır.

Yağmacı ve savaşçı bir halk olan Kaşkalar M.Ö. 1200 yılında Mezopotamya’nın kuzeyindeki dağlık bölgeye çekildiler. Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışıyla birlikte Kaşkalar hakkındaki bilgiler de son bulmaktadır.


Murşili

Murşili, I. Hattuşili’den sonra Hitit krallığının başına geçmiştir. Hükümdarlığı yaklaşık M.Ö. 1540 ile 1530 yılları arasında sürmüştür. Murşili, Hattuşaş’ta kral olunca tüm akrabaları çevresinde birlik oluşturmuş ve birlikte hareket etmişlerdir.
Murşili en önemli, seferini güneye, Çukurova’ya (o zamanki adıyla Kizzuvatna) gerçekleştirmiştir. Kizzuvatna’yı tekrardan Hitit egemenliğine alan Murşili, büyükbabası I. Hattuşili'nin göze alamadığı Halpa şehrine saldırmış ve umulmadık bir başarı sağlayıp şehri yok etmiştir. Kazanmış olduğu bu zaferin ardından Murşili gözünü daha da yükseklere dikti. Sıradaki hedef Babil’di. Murşilibüyükbabasının uyguladığı “vur-kaç” taktiğini M.Ö. 1531 yılında Babil şehrine de uygulamış ve başarılı olmuştur.

Murşili, Hititler, Babil, Kizzuvatna

Murşili gerçekleştirmiş olduğu bu büyük başarının ardından, tutsak ve ganimetlerde başkent Hattuşaş’a gelmiştir. Fakat kısa bir süre sonra daha önce birlikte hareket ettiği, kız kardeşinin kocası olan Hantili tarafından öldürülmüştür.


Şuppiluliuma

II. Tuthaliya’nın ölümünden sonra tahta Genç Tuthaliya geçmişti. Şuppiluliuma artık daha silik bir rol oynamaya razı olmadığından ve kardeşini ülkeyi kurtaracak kadar yeterli görmediğinden onu öldürüp tahta geçti.
Şuppiluliuma, ilk olarak Arzawa ve Kaşkalara karşı seferler düzenledi. İlk zaferi Tuvanuva’ı geri kazanmak oldu. Bu seferlerle Arzawa’nın genişlemesini frenledi ve Kaşkaları geri püskürttü. Hattuşaş yeniden yönetim merkezi olmuştu.
Şuppiluliuma’nın bir sonraki hedefi Azzi-Hayaşa’yı yola getirmekti. Bunun için Azzi-Hayaşa’nın prenselerinden Hukkana’yı kız kardeşlerinden biriyle evlendirdi.
Şuppiluliuma, Mitanni’yi yok etmek için ilk olarak Asur kralıyla bir anlaşma yapmıştı. Daha sonra Ugarit’lerin kralı II. Nikmadu’yla ilişkiye geçti ve Ugarit’leri Mitanni’lerin müttefiklerine saldırttı. Bununla Ugaritler Hattuşaş’nın vasalı olacaktır. En büyük oyunu ise Mitanni üzerine kurdu: Ölen Mitanni kralının yerine geçen Tuşratta’nın rakibi Artatama’yı destekledi ve krallık bir istikrarsızlığa sürüklendi ve Şuppiluliuma Mitanni’yi ele geçirdi.
Daha sonra Nikmadu ile Şuppiluliuma arasında bir anlaşma imzalandı ve Ugarit’ler Hitit egemenliğine girdi. Böylece ŞuppiluliumaMısır bölgesine ayak basmadan Ugarit’leri egemenliği altına aldı.
Amurru’yu hükümdarı Aziru Ugarit’lerle sürdürdüğü savaş sonunda Nikmadu ile antlaşmaya vardı ve daha sonra Şuppiluliuma’yla bir bağlılık antlaşması yaptı.
MÖ 1323 dolaylarında, Akhenaton’un ölümünden 10 yıl sonra, Şuppiluliuma Kaşkalara karşı sefere çıktı. Bu sırada Mitanni kralı topraklarını genişletme peşindeydi. Ancak vekil kral Telepinu bu denemeyi geri püskürttü. Şuppiluliuma Mısır sınır kenti Amka’ya bir misilleme saldırısı gerçekleştirdi. Buna karşı Mısır ordu yollamak yerine Mısır kraliçesinin koca aradığını ve koca olarak Şuppiluliuma’nın oğullarından birini isteği yazıyordu. Hitit kralı bunun oğlunu ele geçirmek için bir tuzak mı yoksa gerçek bir teklif olduğunun araştırılması için Mısır’a bir istihbaraçtı yolladı.
İstihbaratçı ciddi olunduğu hakkında bir mektupla dönmesiyle, oğlu Zannanza’yı Mısır’a gönderdi. Ancak bu kararı geç verdiği için firavun tahtı sahibini bulmuştu ve Zannanza firavun tarafından öldürülmüştü. İntikam için veliaht prens Arnuvanda’yı Mısır egemenliğndeki Suriye’ye gönderdi. Hititler savaşı kazandı. Ancak Şuppiluliuma savaş sonrası Hattuşa ülkesini kırıp geçiren hastalıktan öldü.

Telepinu

Telepinu Huzziya’yı tahtan indirmiş ve kendini büyük kral ilan ederek tahta geçmiştir. Telepinu’nun iki hedefi vardı. Bunlardan ilki taht kavgalarını durdurmak, diğeri de krallığı güçlendirmek. Telepinu, Huzziya ve kardeşlerini öldürmemiş sürgüne göndermiştir. Bu daha önce Hititlerde görülmemiş bir uygulamaydı.Telepinu taht için sürekli kan dökülmesinin ülkenin yararına olmayacağını anlamış ve tahta çıkma hakkı için bir düzenleme yapmıştır.

Telepinu krallığı güçlendirmek için önceki Hitit Kralları gibi fetih gezilerine çıkmıştır. İlk olarak güneye, Karkamış'a daha sonra Aşağı Ülke olarak adlandırılan Maraşantiya (Kızılırmak) yayının güney ve güneybatısına yöneldi. Çekirdek Ülke ve Aşağı Ülke'ye tekrardan barış getiren Telepinu,hedeflerine ulaşmıştır.

Sürekli yaşanan taht kavgalarından doğan boşluktan Kizzuvanta bölgesi Hititlerden ayrılmış ve kendi başına bir krallık kurmuştur. Bu krallık Hititlerin Suriye’deki ticaret yollarına ulaşmasını engellemekteydi. Telepinu Kizzuvanta Krallığına saldırmamıştır. Bu krallığı Yakındoğu’da güçlenen Mitanni Krallığı ile arasında tampon bölge olarak kalmasının Hititler açısından daha yarar sağlayacağını düşündüğünden elinde güçlü bir ordu olmasına rağmen işgal etmemiştir.

Telepinu’nun ölümünden sonra Hitit tahtına Tahurvalli geçmiştir.

Telepinu Yasası

"Birinci dereceden prens kral olsun. Birinci dereceden prens yoksa, ikinci dereceden bir oğul kral olsun. Eğer tahta geçecek hiç oğul yoksa, birinci dereceden prensesle evlendirilen kişi kral olsun."
Hitit Kralı Telepinu, taht için dökülen kanların ve bitmez tükenmez aile kavgalarının kargaşa yarattığını, devletin küçülüp yavaş yavaş çökmeye başladığına işaret ederek, bu yasanın uygulanmasını emretmiştir. Ancak Telepinu Yasasınını tamamen uygulandığını söyleyemeyiz.
Birinci dereceden prensler, kralın yasal eşinden doğan oğullardır. İkinci dereceden prensler, kralın yasal eşinden hiç oğlu doğmamışsa, kralın başka kadınlardan sahip olduğu oğullarıdır.

Yazılıkaya

Yazılıkaya, Çorum iline bağlı Boğazköy’de yer alan bir Hitit açık hava tapınağıdır. Milattan önce on üçüncü yüzyılda yapılmış olan bu tapınak, Boğazköy’den iki kilometre uzaklıkta bulunan antik yerleşkenin sınırları içine inşa edilmiştir. Aşağı Şehir’de bulunan Büyük Tapınak’ın bir buçuk kilometre uzağındaki kayalık yamaçta yer alır. Yaklaşık on iki metre yüksekliğindeki kayalarla çevrili olan Yazılıkaya, üstü açık bir tapınaktır.
Yazılıkaya tapınağı, galeri adı verilen iki girintiden oluşur. Galerilerin yüzeylerinde ise tanrıların kabartmaları yer almaktadır. Batı duvarlarında yer alan kabartmalarda tanrıları, doğu duvarlarında yer alan kabartmalarda ise başlarında yüksek başlıkları olan tanrıçalar yer almaktadır.
Yazılıkaya’da bulunan galerilerdeki en büyük kabartmalardan biri ise, Büyük Galeri’deki doğu duvarında yer alan IV. Tudhaliya’ya aittir. Büyük Galeri’nin duvarlarının her iki tarafında da şeritler halinde kabartmalar vardır. Bu kabartmalar, kireçtaşı duvarlara işlenmiştir.
Yazılıkaya’daki Küçük Galeri’nin girişinde yeraltı tanrılarının kabartmaları bulunmaktadır. Tanrı Şarumma’nın, Hititler’in büyük kralı Tudhaliya’ya sarılmasını anlatan bir kabartma da yer almaktadır.
Yazılıkaya’daki doğu ve batı duvarlarının birleştiği noktada ise Hitit dininin baş tanrıları olan Teşup ve Hepat’ın yer aldığı bir kabartma vardır. Ayrıca Nanni, Hazzi, Şarumma ve Hurri de burada kabartması olan tanrılar arasındadır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)