8 Ocak 2014 Çarşamba

SELÇUKLULAR’A KADAR ERMENİLER

SELÇUKLULAR’A  KADAR  ERMENİLER

Ermenistan  ismi,  coğrafi  bir  yöreyi  belirtmek  için   çok  eski  devirlerden  beri  kullanıla gelmektedir.Ermeniler ,  tahminen M.Ö.  6.y.y.da Frigyalılar’ın   bir  akrabası  olarak  Balkanlar’a  ve  Anadolu’ya   yerleşmişlerdir.(Sason, Bitlis,  Van, Muş, v.b Doğu  Anadolu  şehirleri)
Buraya  geldikleri  zaman  kendilerine  Hay  veya Hayasdan  adı  veriliyordu.Komşu  kavimler  ise  onların  yaşadıkları  bölgeye “yüksek  yer”  anlamına  gele ARMİNA  diyorlardı.Zamanla  bu  isme  izafeten   bu  kavme  de  Ermeniler  denmeye  başladı.
Ermeniler’in  ırki  kökenleri   hakkında   kendi  kaynakları  dahi  çelişkidedir.Ermeni  dili  ise,  uzmanlara  bakılırsa Asuri,  İbrani, İrani, Med,  Gürcü,  Mingrel,  Nairi, İskit,  Grek, Arap, Türk, Moğol, Latin  ve  Rus   dillerinin  tesirinde  kalmıştır.  Ve  bu  dillerin  karışımından   oluşmuştur.
Tarih  çizgisi  içinde   değerlendirildiğinde  ise   Ermeniler, M.Ö. 521’den  344’e  kadar  Pers Vilayeti’nin,  344’ten   215’e  kadar  Makedonya  İmparatorluğu’nun ,  215’ten  190’a  kadar  Selefkitler’in idaresinde  yaşamışlar; Ermenistan’ın  190’dan  M.S. 220’lere kadar  Roma  İmparatorluğu  ile  Partlar  arasında  sık  sık  yer  değiştirmesinden   sonra  yine   220’lerden  5.y.y.  başına  kadar  Sasaniler’in ,  5.y.y.dan   7.y.y’a   kadar Bizanslılar’ın,  7.y.y’dan  başlayarak  ise   bu  defa  Araplar’ın egemenliğinde  kalmışlardır.10.y.y’da yeniden   Bizans  Vilayetine  bağlanmışlardır.Bu  devletlerin himayesinde ,  hoşnutsuzluk  çıkınca da   hakim  devletler  tarafından   çeşitli  yerlere   sürüldüler.Sasaniler,  İran’ın  içine;Araplar  Suriye  ve  Arabistan’a;  Bizanslılar  da İç Anadolu  ve Balkanlar’a  sürdüler.
Ermeniler’in  10.y.y’da Arap- Bizans baskısından   bunaldığı  bu  yıllarda   bölgeye  Oğuz  Türkleri’nin  gelmeye  başladığını   görüyoruz.Selçuklu  Devleti’nin  kurucusu  ve Orta Çağ  Tarihi’nin   en  büyük  şahsiyetlerinden  biri  olan  Çağrı  Bey’in (990-1060) önderliğinde  yaptığı  Oğuzlar’ın, Orta  Asya’dan  Karahanlı  ve  Gazneli  Türk  Devletleri’nin   arasında  sıkışıp  kalmaları  üzerine kendilerine  yeni  yurtlar  aramaya  başlamıştı.1016  ve 1021  yıllarında 200 Türkmen  atlısı  ile  Maveraünnehr’den  ayrılan Çağrı  Bey, Gazne Devleti’ni  bir  baştan  bir  başa  geçerek Azerbaycan  ve  Doğu  Anadolu’da  keşiflerde  bulunmuştur.Hatta  bu  keşif  seferleri  esnasında Vaspurakan  ve  Ani  Ermeni  Prenslikleri  ile  de  sıcak  temasa  geçen  Çağrı  Bey,  dönüşünde  kardeşi  Tuğrul  Bey’e  bölgenin  zengin  otlaklar  ve yaylalarla   dolu  olduğunu,  Oğuz  halkını  oralar  götürüp  yerleştirmenin  zaruretini  anlatmıştır.Çağrı  Bey’e  göre  bölgede   herkese  yetecek  kadar   boş  arazi  bulunuyordu .
Esat  Uras’ın  incelediği   Ermeni   kaynaklarına  göre   Ermenistan  denilen  ülke ,  yüzyıllarca  çeşitli   devletlerin  yönetiminde  kalmış  ve hemen  her  zaman   büyük  devletlerin  çarpışma  alanını   teşkil  etmiştir.Burası  özellikle  kuzeyden  inen   istilacıların   geçit  yolu  üzerinde  bulunmuş,  muazzam  akınların ,  güçlerin  uğrağı  olmuştur.Bu  şartlar  altında  Ermenistan  denilen  bölgede   daimi  bir  hükümet ,  bilhassa  milli ,  birleşmiş,  devamlı  ve  güçlü   bir  Ermeni  varlığını   kabul  etmek  imkanı  yoktur.Ermeni  tarihçilerinin  Ermeni  krallıkları  olarak   nitelendirdikleri  Ermeni  derebeylikleri   aslında   bir “süzeren”e  bağlı ”vassal”lar   olarak  yaşamışlar,  yabancı  devletler  arasında   tampon  bölgeler  oluşturmuşlardır.Ermeni   derebeyliklerinin  bir  çoğu  da  bölgeye  hakim  olan  yabancı  devletlerce   kurdurulmuş,  Ermeniler’i  kendi  saflarına  çekmek   ya  da bir  diğer  güce  karşı  kullanmak  isteyen    devletler  kendilerine   yakın  buldukları   Ermeni   ailelerini  bu  beyliklerin  başına   getirmişlerdir.Kilikya  Krallığı’na  gelince,  bu  örgütün   özelliği  incelendiğinde   karşımıza  Bizanslılar’a   güneyde  sınır  bekçiliği  yapan ,  kısa aralıklarla  anarşi  içinde   bir  süre yaşayabilmiş  bir  derebeyliğin  çıkacağı   görülecektir. 
Anadolu’nun  Türkler  tarafından  fethinden  önce Bizans,  Hıristiyan  toplulukları  ağır   vergiler  altında iktisadi  açıdan ezerken,  ayrıca  Ermeniler’i mezhep  farklılıklarından  dolayı askeri  takibata  uğratmış  ve mezheplerini  terke   zorlamıştır.Halka  yüklenen  ağır  vergiler   ve bilhassa Doğu  Hıristiyanlığını  Ortodokslaştırma   siyaseti , Gregoryan  Ermenileri   ile Bizans  arasında yaşanan   sorunun  temelini  oluşturur.Ayrıca  Bizans’ın  Selçuklu  fethinden  önce Ermeniler’in  yoğun  olarak  yaşadığı   Doğu  Anadolu  bölgesini   ilhak  ettiğini  biliyoruz.
Doğu  Anadolu,  Türk  akınlarının   başlamasından  önce  Bizans  tarafından  ilhak  edilmiştir.Bölgede  yaşayan  Ermeniler’in önemli  bir  kısmı  İç  Anadolu  Bölgesi’ne   göçe  zorlanmıştır.Yaşadıkları  bölgeden  ayrılmak  zorunda  kalan  Ermeniler’in  bir  bölümü,  daha  sonra  Çukurova   bölgesine  inmiştir.Böylece  Ermeniler Doğu  ve  Güneydoğu,  İç  Anadolu  ve  Çukurova  bölgeleri  olmak  üzere Anadolu’nun   çeşitli  yerlerine   dağılmışlar.
Tarihte Ermeniler’in Türk idaresine girişleri, onların yaşadıkları bölgelerin  Bizans İmparatorluğu’nun elinden alınması  şeklinde olmuştur.Bizans’ın zulmüne dayanamayan Ermeniler, Alparslan’ın Anadolu kapılarındaki ordusunu  kendileri için bir kurtarıcı olarak  karşılamışlardır.Malazgirt Savaşı ’nda  Bizans ordusunda  çok sayıda Ermeni  bulunuyordu.Bizans , Ermeniler üzerindeki zulmü sebebiyle  bunlardan emin olmadığı için Diyojen, taburların , Ermeniler’den gelebilecek  aleyhte bir  davranıştan korumak için  özel tedbirler almak  zorunda kalmıştı.Harp sırasında Ermeniler, Bizans ordusunu terk ederek “Türkler’e arkadaşça  davrandılar”.Selçuklu Devleti de onlara  bu davranışlarının mükafatı olarak   huzurlu bir hayat temin etti.Selçuklu Sultanı Melikşah’ın çağdaşı  Urfalı Ermeni Tarihçisi Matieus,Selçuklu Türkleri idaresindeki Ermenilerin huzurlu hayatını  şöyle tasvir ediyor:”Melikşah’ın saltanatı Allah’ın lütfuna mahzar oldu.Hakimiyetindeki uzak ülkelere kadar  yayıldı ve Ermeniler’e huzur verdi.Dünyanın hakimi Melikşah , sayısız askerlerden mürekkep ordusu ile  Romalılar’ın memleketlerini  fethe girişti.Kalbi Hıristiyanlığa  şefkatle dolu idi.Geçtiği ülkelerin halkına  bir baba gibi davrandı.Bir çok şehir ve vilayet kendi arzusu ile  onun idaresine girdi.Bütün Ermeni ve Rum beldeleri  onun kanunlarını tanıdı

Mehmet  SARAY:Ermenistan  Yol  Ayrımında  Kafkas  Araştırmaları  Dergisi  Sayı:2  s:3-7  İstanbul  1996
Mim Kemal  ÖKE:Ermeni  Sorunu   T.T.K.  Yayınları
Şenol KANTARCI:Ermeni  Lobisi:ABD’de Ermeni  Diasporasının   Oluşması  ve  Lobi  Faaliyetleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)