SELÇUKLULAR’A KADAR ERMENİLER
Ermenistan ismi, coğrafi bir yöreyi belirtmek için çok eski devirlerden beri kullanıla gelmektedir.Ermeniler , tahminen M.Ö. 6.y.y.da Frigyalılar’ın bir akrabası olarak Balkanlar’a ve Anadolu’ya yerleşmişlerdir.(Sason, Bitlis, Van, Muş, v.b Doğu Anadolu şehirleri)
Buraya geldikleri zaman kendilerine Hay veya Hayasdan adı veriliyordu.Komşu kavimler ise onların yaşadıkları bölgeye “yüksek yer” anlamına gele ARMİNA diyorlardı.Zamanla bu isme izafeten bu kavme de Ermeniler denmeye başladı.
Ermeniler’in ırki kökenleri hakkında kendi kaynakları dahi çelişkidedir.Ermeni dili ise, uzmanlara bakılırsa Asuri, İbrani, İrani, Med, Gürcü, Mingrel, Nairi, İskit, Grek, Arap, Türk, Moğol, Latin ve Rus dillerinin tesirinde kalmıştır. Ve bu dillerin karışımından oluşmuştur.
Tarih çizgisi içinde değerlendirildiğinde ise Ermeniler, M.Ö. 521’den 344’e kadar Pers Vilayeti’nin, 344’ten 215’e kadar Makedonya İmparatorluğu’nun , 215’ten 190’a kadar Selefkitler’in idaresinde yaşamışlar; Ermenistan’ın 190’dan M.S. 220’lere kadar Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında sık sık yer değiştirmesinden sonra yine 220’lerden 5.y.y. başına kadar Sasaniler’in , 5.y.y.dan 7.y.y’a kadar Bizanslılar’ın, 7.y.y’dan başlayarak ise bu defa Araplar’ın egemenliğinde kalmışlardır.10.y.y’da yeniden Bizans Vilayetine bağlanmışlardır.Bu devletlerin himayesinde , hoşnutsuzluk çıkınca da hakim devletler tarafından çeşitli yerlere sürüldüler.Sasaniler, İran’ın içine;Araplar Suriye ve Arabistan’a; Bizanslılar da İç Anadolu ve Balkanlar’a sürdüler.
Ermeniler’in 10.y.y’da Arap- Bizans baskısından bunaldığı bu yıllarda bölgeye Oğuz Türkleri’nin gelmeye başladığını görüyoruz.Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve Orta Çağ Tarihi’nin en büyük şahsiyetlerinden biri olan Çağrı Bey’in (990-1060) önderliğinde yaptığı Oğuzlar’ın, Orta Asya’dan Karahanlı ve Gazneli Türk Devletleri’nin arasında sıkışıp kalmaları üzerine kendilerine yeni yurtlar aramaya başlamıştı.1016 ve 1021 yıllarında 200 Türkmen atlısı ile Maveraünnehr’den ayrılan Çağrı Bey, Gazne Devleti’ni bir baştan bir başa geçerek Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da keşiflerde bulunmuştur.Hatta bu keşif seferleri esnasında Vaspurakan ve Ani Ermeni Prenslikleri ile de sıcak temasa geçen Çağrı Bey, dönüşünde kardeşi Tuğrul Bey’e bölgenin zengin otlaklar ve yaylalarla dolu olduğunu, Oğuz halkını oralar götürüp yerleştirmenin zaruretini anlatmıştır.Çağrı Bey’e göre bölgede herkese yetecek kadar boş arazi bulunuyordu .
Esat Uras’ın incelediği Ermeni kaynaklarına göre Ermenistan denilen ülke , yüzyıllarca çeşitli devletlerin yönetiminde kalmış ve hemen her zaman büyük devletlerin çarpışma alanını teşkil etmiştir.Burası özellikle kuzeyden inen istilacıların geçit yolu üzerinde bulunmuş, muazzam akınların , güçlerin uğrağı olmuştur.Bu şartlar altında Ermenistan denilen bölgede daimi bir hükümet , bilhassa milli , birleşmiş, devamlı ve güçlü bir Ermeni varlığını kabul etmek imkanı yoktur.Ermeni tarihçilerinin Ermeni krallıkları olarak nitelendirdikleri Ermeni derebeylikleri aslında bir “süzeren”e bağlı ”vassal”lar olarak yaşamışlar, yabancı devletler arasında tampon bölgeler oluşturmuşlardır.Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu da bölgeye hakim olan yabancı devletlerce kurdurulmuş, Ermeniler’i kendi saflarına çekmek ya da bir diğer güce karşı kullanmak isteyen devletler kendilerine yakın buldukları Ermeni ailelerini bu beyliklerin başına getirmişlerdir.Kilikya Krallığı’na gelince, bu örgütün özelliği incelendiğinde karşımıza Bizanslılar’a güneyde sınır bekçiliği yapan , kısa aralıklarla anarşi içinde bir süre yaşayabilmiş bir derebeyliğin çıkacağı görülecektir.
Anadolu’nun Türkler tarafından fethinden önce Bizans, Hıristiyan toplulukları ağır vergiler altında iktisadi açıdan ezerken, ayrıca Ermeniler’i mezhep farklılıklarından dolayı askeri takibata uğratmış ve mezheplerini terke zorlamıştır.Halka yüklenen ağır vergiler ve bilhassa Doğu Hıristiyanlığını Ortodokslaştırma siyaseti , Gregoryan Ermenileri ile Bizans arasında yaşanan sorunun temelini oluşturur.Ayrıca Bizans’ın Selçuklu fethinden önce Ermeniler’in yoğun olarak yaşadığı Doğu Anadolu bölgesini ilhak ettiğini biliyoruz.
Doğu Anadolu, Türk akınlarının başlamasından önce Bizans tarafından ilhak edilmiştir.Bölgede yaşayan Ermeniler’in önemli bir kısmı İç Anadolu Bölgesi’ne göçe zorlanmıştır.Yaşadıkları bölgeden ayrılmak zorunda kalan Ermeniler’in bir bölümü, daha sonra Çukurova bölgesine inmiştir.Böylece Ermeniler Doğu ve Güneydoğu, İç Anadolu ve Çukurova bölgeleri olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmışlar.
Tarihte Ermeniler’in Türk idaresine girişleri, onların yaşadıkları bölgelerin Bizans İmparatorluğu’nun elinden alınması şeklinde olmuştur.Bizans’ın zulmüne dayanamayan Ermeniler, Alparslan’ın Anadolu kapılarındaki ordusunu kendileri için bir kurtarıcı olarak karşılamışlardır.Malazgirt Savaşı ’nda Bizans ordusunda çok sayıda Ermeni bulunuyordu.Bizans , Ermeniler üzerindeki zulmü sebebiyle bunlardan emin olmadığı için Diyojen, taburların , Ermeniler’den gelebilecek aleyhte bir davranıştan korumak için özel tedbirler almak zorunda kalmıştı.Harp sırasında Ermeniler, Bizans ordusunu terk ederek “Türkler’e arkadaşça davrandılar”.Selçuklu Devleti de onlara bu davranışlarının mükafatı olarak huzurlu bir hayat temin etti.Selçuklu Sultanı Melikşah’ın çağdaşı Urfalı Ermeni Tarihçisi Matieus,Selçuklu Türkleri idaresindeki Ermenilerin huzurlu hayatını şöyle tasvir ediyor:”Melikşah’ın saltanatı Allah’ın lütfuna mahzar oldu.Hakimiyetindeki uzak ülkelere kadar yayıldı ve Ermeniler’e huzur verdi.Dünyanın hakimi Melikşah , sayısız askerlerden mürekkep ordusu ile Romalılar’ın memleketlerini fethe girişti.Kalbi Hıristiyanlığa şefkatle dolu idi.Geçtiği ülkelerin halkına bir baba gibi davrandı.Bir çok şehir ve vilayet kendi arzusu ile onun idaresine girdi.Bütün Ermeni ve Rum beldeleri onun kanunlarını tanıdı”
Buraya geldikleri zaman kendilerine Hay veya Hayasdan adı veriliyordu.Komşu kavimler ise onların yaşadıkları bölgeye “yüksek yer” anlamına gele ARMİNA diyorlardı.Zamanla bu isme izafeten bu kavme de Ermeniler denmeye başladı.
Ermeniler’in ırki kökenleri hakkında kendi kaynakları dahi çelişkidedir.Ermeni dili ise, uzmanlara bakılırsa Asuri, İbrani, İrani, Med, Gürcü, Mingrel, Nairi, İskit, Grek, Arap, Türk, Moğol, Latin ve Rus dillerinin tesirinde kalmıştır. Ve bu dillerin karışımından oluşmuştur.
Tarih çizgisi içinde değerlendirildiğinde ise Ermeniler, M.Ö. 521’den 344’e kadar Pers Vilayeti’nin, 344’ten 215’e kadar Makedonya İmparatorluğu’nun , 215’ten 190’a kadar Selefkitler’in idaresinde yaşamışlar; Ermenistan’ın 190’dan M.S. 220’lere kadar Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında sık sık yer değiştirmesinden sonra yine 220’lerden 5.y.y. başına kadar Sasaniler’in , 5.y.y.dan 7.y.y’a kadar Bizanslılar’ın, 7.y.y’dan başlayarak ise bu defa Araplar’ın egemenliğinde kalmışlardır.10.y.y’da yeniden Bizans Vilayetine bağlanmışlardır.Bu devletlerin himayesinde , hoşnutsuzluk çıkınca da hakim devletler tarafından çeşitli yerlere sürüldüler.Sasaniler, İran’ın içine;Araplar Suriye ve Arabistan’a; Bizanslılar da İç Anadolu ve Balkanlar’a sürdüler.
Ermeniler’in 10.y.y’da Arap- Bizans baskısından bunaldığı bu yıllarda bölgeye Oğuz Türkleri’nin gelmeye başladığını görüyoruz.Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve Orta Çağ Tarihi’nin en büyük şahsiyetlerinden biri olan Çağrı Bey’in (990-1060) önderliğinde yaptığı Oğuzlar’ın, Orta Asya’dan Karahanlı ve Gazneli Türk Devletleri’nin arasında sıkışıp kalmaları üzerine kendilerine yeni yurtlar aramaya başlamıştı.1016 ve 1021 yıllarında 200 Türkmen atlısı ile Maveraünnehr’den ayrılan Çağrı Bey, Gazne Devleti’ni bir baştan bir başa geçerek Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da keşiflerde bulunmuştur.Hatta bu keşif seferleri esnasında Vaspurakan ve Ani Ermeni Prenslikleri ile de sıcak temasa geçen Çağrı Bey, dönüşünde kardeşi Tuğrul Bey’e bölgenin zengin otlaklar ve yaylalarla dolu olduğunu, Oğuz halkını oralar götürüp yerleştirmenin zaruretini anlatmıştır.Çağrı Bey’e göre bölgede herkese yetecek kadar boş arazi bulunuyordu .
Esat Uras’ın incelediği Ermeni kaynaklarına göre Ermenistan denilen ülke , yüzyıllarca çeşitli devletlerin yönetiminde kalmış ve hemen her zaman büyük devletlerin çarpışma alanını teşkil etmiştir.Burası özellikle kuzeyden inen istilacıların geçit yolu üzerinde bulunmuş, muazzam akınların , güçlerin uğrağı olmuştur.Bu şartlar altında Ermenistan denilen bölgede daimi bir hükümet , bilhassa milli , birleşmiş, devamlı ve güçlü bir Ermeni varlığını kabul etmek imkanı yoktur.Ermeni tarihçilerinin Ermeni krallıkları olarak nitelendirdikleri Ermeni derebeylikleri aslında bir “süzeren”e bağlı ”vassal”lar olarak yaşamışlar, yabancı devletler arasında tampon bölgeler oluşturmuşlardır.Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu da bölgeye hakim olan yabancı devletlerce kurdurulmuş, Ermeniler’i kendi saflarına çekmek ya da bir diğer güce karşı kullanmak isteyen devletler kendilerine yakın buldukları Ermeni ailelerini bu beyliklerin başına getirmişlerdir.Kilikya Krallığı’na gelince, bu örgütün özelliği incelendiğinde karşımıza Bizanslılar’a güneyde sınır bekçiliği yapan , kısa aralıklarla anarşi içinde bir süre yaşayabilmiş bir derebeyliğin çıkacağı görülecektir.
Anadolu’nun Türkler tarafından fethinden önce Bizans, Hıristiyan toplulukları ağır vergiler altında iktisadi açıdan ezerken, ayrıca Ermeniler’i mezhep farklılıklarından dolayı askeri takibata uğratmış ve mezheplerini terke zorlamıştır.Halka yüklenen ağır vergiler ve bilhassa Doğu Hıristiyanlığını Ortodokslaştırma siyaseti , Gregoryan Ermenileri ile Bizans arasında yaşanan sorunun temelini oluşturur.Ayrıca Bizans’ın Selçuklu fethinden önce Ermeniler’in yoğun olarak yaşadığı Doğu Anadolu bölgesini ilhak ettiğini biliyoruz.
Doğu Anadolu, Türk akınlarının başlamasından önce Bizans tarafından ilhak edilmiştir.Bölgede yaşayan Ermeniler’in önemli bir kısmı İç Anadolu Bölgesi’ne göçe zorlanmıştır.Yaşadıkları bölgeden ayrılmak zorunda kalan Ermeniler’in bir bölümü, daha sonra Çukurova bölgesine inmiştir.Böylece Ermeniler Doğu ve Güneydoğu, İç Anadolu ve Çukurova bölgeleri olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmışlar.
Tarihte Ermeniler’in Türk idaresine girişleri, onların yaşadıkları bölgelerin Bizans İmparatorluğu’nun elinden alınması şeklinde olmuştur.Bizans’ın zulmüne dayanamayan Ermeniler, Alparslan’ın Anadolu kapılarındaki ordusunu kendileri için bir kurtarıcı olarak karşılamışlardır.Malazgirt Savaşı ’nda Bizans ordusunda çok sayıda Ermeni bulunuyordu.Bizans , Ermeniler üzerindeki zulmü sebebiyle bunlardan emin olmadığı için Diyojen, taburların , Ermeniler’den gelebilecek aleyhte bir davranıştan korumak için özel tedbirler almak zorunda kalmıştı.Harp sırasında Ermeniler, Bizans ordusunu terk ederek “Türkler’e arkadaşça davrandılar”.Selçuklu Devleti de onlara bu davranışlarının mükafatı olarak huzurlu bir hayat temin etti.Selçuklu Sultanı Melikşah’ın çağdaşı Urfalı Ermeni Tarihçisi Matieus,Selçuklu Türkleri idaresindeki Ermenilerin huzurlu hayatını şöyle tasvir ediyor:”Melikşah’ın saltanatı Allah’ın lütfuna mahzar oldu.Hakimiyetindeki uzak ülkelere kadar yayıldı ve Ermeniler’e huzur verdi.Dünyanın hakimi Melikşah , sayısız askerlerden mürekkep ordusu ile Romalılar’ın memleketlerini fethe girişti.Kalbi Hıristiyanlığa şefkatle dolu idi.Geçtiği ülkelerin halkına bir baba gibi davrandı.Bir çok şehir ve vilayet kendi arzusu ile onun idaresine girdi.Bütün Ermeni ve Rum beldeleri onun kanunlarını tanıdı”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)