27 Ocak 2014 Pazartesi

ÇALDIRAN SAVAŞI (1514), SEBEPLERİ VE SONUÇLARI

ÇALDIRAN SAVAŞI (1514), SEBEPLERİ VE SONUÇLARI 
Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı Devleti iki büyük tehlike karşısında kalmıştır. Birincisi Anadolu'da faaliyetlerde bulunan Safaviler, ikincisi ise Suriye'yi ellerinde bulunduran Memlükler olmuştur. Yavuz Sultan Selim ilk etapta Anadolu'ya yönelerek bu tehditleri ortadan kaldırmak istemiştir.
Çaldıran Savaşı'nın sebeplerini tek cümle ile ifade edecek olursak:
Görünüşte dinsel sebeplerden kaynaklandığı düşünülen bu savaş, gerçekte dönemin ticaretinde önemli bir yer tutan Baharat yoluna egemen olma isteğidir.
Çaldıran Savaşı; Anadolu üzerinden Akdeniz'e ulaşmayı amaçlayan Safevi Devleti hükümdarı Şah İsmail'in Anadolu'daki Şiileri kışkırtması sonucunda, 23 Ağustos 1514 tarihinde Osmanlı Devleti ve Safevi Devleti arasında meydana gelmiştir. 1514 yılının Mart ayında Divanın toplantısı sonucunda Şah İsmail'e karşı harekete geçme kararı alınmıştır.
Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Devleti ordusu ve Safevi Devleti ordusu Tebriz'e 100 km kala Çaldıran ovasında karşı karşıya gelmişlerdir. Osmanlı ordusu tarafından bozguna uğratılan Şah İsmail ordugahını ve hazinesini bırakarak önce Tebriz'e daha sonra da Dergüzin'e kaçmıştır. 6 Eylül 1514 tarihinde Osmanlı ordusu tarafından Tebriz ele geçirilmiştir.
Çaldıran Savaşı'nın sonuçları kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1. Safeviler bir süre için Osmanlı Devleti'ni tehdit edemeyecek duruma gelmiştir.
2. Anadolu'da yürütülen İran propagandası sona ermiştir.
3. İranlıların elinde bulunan Kemah, Diyarbakır ve Mardin kaleleri ele geçirilmiştir.
4. Dönemin önemli bilginleri İstanbul'a getirilmiştir.
5. Doğu Anadolu, İran Azerbaycan'ı Osmanlı Devleti'nin eline geçmiştir.
6. Anadolu'da Şiiliğin yayılması gecikmiştir.
7. Dulkadiroğulları koruyan İran'ın gücü ortadan kalkınca 1515 yılında beyliğin toprakları ele geçirilmiş ve Gürcistan Osmanlı Devleti'nin denetimi altına girmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)