27 Aralık 2013 Cuma

MO-KAN KAĞAN

                      Mo-kan Kagan

Börü Kan (Mo-kan) ismini belki de şimdiye kadar pek çok kişi ilk defa duyuyor olabilir. Ama o da Türk tarihinin büyük kahramanları arasında yer almaktadır. Şanlı Kök Türk Devletimizin kurucusu Bumın Kagan’ın ikinci çocuğudur.
Türklerle alakalı bilgiler bakımından son derece zengin olan Çin kaynaklarının bildirdiğine göre; Börü Kan (Mo-kan) güçlü ve sağlam bir yapıya sahip olup, savaşmayı da çok seven, yakışıklı bir kişidir. Çince vesikalarda adı Mo-kan şeklinde kaydedilmişse de, biz Çincedeki “Mo” hecesinin Börü’ye yani Kurt’a karşılık geldiğini düşünüyoruz ki; Börü bilindiği üzere Türklerin efsanevi atasıdır.  Bunun  yanı sıra  Çin  kaynaklarında  adı  anılan  bütün  Türk hükümdarlarının isminin ilk hecesi “Mo” ile başlar ki; bu da onların soyadlarını gösteriyor olmalıdır.
Börü Kan (Mo-kan) Kagan’ın dönemi Türk Devletinin her bakımdan zirvede olduğu bir çağdır. 553 senesinde, çok kısa bir hükümdarlıktan sonra ölen ağabeyi Kara Kagan’ın ardından tahta çıkan Börü Kan (Mo-kan), babası ve ağabeyi zamanındaki dış politikayı aynen devam ettirdi.
Yeri gelmişken burada “Kara” unvanının üzerinde de kısaca durmak istiyoruz.  Bugün “kara”  kelimesi hususunda değişik  görüşler  mevcuttur. Her şeyden önce eski Türkçede “kara” terimi bir renktir. Türk kültüründe“kara”nın manalarını şöyle bir sıralayacak olursak; bazen Türk masallarında eşit şekilde birbirinin karşısına konulmuş iki şahsiyet, “ak”  ve “kara”  diye adlandırılır. Ak Han, Kara Han gibi. Burada yeri gelmişken, belki de “Kara Han” adı üzerinde biraz durulmalıdır. Bilindiği gibi tarihimizde gerçek manada büyük, pek çok hakanın unvanı “kara”dır. Bir kere Oguz Kagan’ın babası, Uygur Türkçesi ile yazılmış olan Oguzname’ye göre Ay Kagan iken, Batı Türklerinin rivayetlerinde Kara Han’dır. Mesela Kök Türk Kaganlığının kurucusu olan Bumın’ın herhalde büyük oğlu Kara Kagan (552-553) unvanını taşımakla beraber, devletin batısını teşkil eden ve On Okların idarecisi durumunda olan,  İstemi’nin 576’da ölümünden sonra  babasının  vazifesini  üstlenen  oğlu Tardu’nun unvanı da Kara Çor’dur. Hatta 16. asırda bile Safevi hanedanlığının temel oymaklarından birisini teşkil eden Ustaclu beylerinden birinin adı da Kara Han’dır. Şimdiye kadar bu durum hiç göz önünde bulundurulmadığından Kara Kagan (Kara Han) unvanlı Türk beylerine hiç aldırış edilmemiştir.
Konunun araştırıcılarına yol göstermesi açısından,  bu hükümdar unvanı  üzerine  de eğilmek lazım. Yani, eski Türkler (Kara Hanlılardan çok önceleri) idarecilerine durup-dururken “Kara” unvanını vermemişlerdir.Türk  kültüründe  yönlerin  sıralamasına  göre;  doğu=gök  veya  yeşil (hayvanı ejderha), batı=ak (hayvanı bars veya tonga), güney=kızıl (hayvanısaksağan), kuzey=karadır (hayvanı yılan). İlim adamları, kosmografik manada “yagız  yer”  karanın (halkın), “yaşıl kök”  ise tahtın (yani tör) işaretiydi,demektedir. Buna bağlı olarak, Kök Türkçe yazılı kitabelerden çıkan kesin bir netice vardır ki, “kara” tek başına halkı gösterir. Türkçede kara sıfatı aslında aşağı bir dereceyi değil, bilakis büyük, kudretli ve asil manalarını ifade eder. Eski Türk yazıtlarında, “gücün kaynağının halkın kendisi” olduğu bizzat üzerine basa basa vurgulanmaktadır. Ayrıca “kara”nın manaları arasında “kuvveti” ve “eskiliği” de saymakta fayda vardır. Ancak bizim için yeni olan, özellikle Kara Hanlı adı açısından bu isim, Türk devlet teşkilatına göre, kuzeyi gösterir ve eski Türklerdeki “kara” unvanlı beylerin büyük, asil, yüce kişiler olmalarıdır.
552’lerde Kök Türk Kaganlığının idaresini eline alan Börü Kan (Mo-kan) bu sırada dağılmış olan ve bir kısmı Çin’e sığınan Juan-juanları, Çin devleti üstünde baskı kurmak suretiyle ortadan kaldırmayı başardı. Kendilerini adam yerine koymayan bu halkın peşini, babası ve ağabeyi gibi o da bırakmamıştı. Çin kaynakları bu hususta şöyle bir hadiseyi zikreder: 555 yılında Çinlilere sığınmış olan Juan-juanları Batı Wei devletine elçiler göndererek ister. Bu hanedan, Türklerden çekindiği için 3000 Juan-juanı Kök Türklere vermek zorunda kalır. Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki, Juan-juanlar ile Avarlar aynı halk değildir. Kök Türk Yazıtlarının Avarları ya da Aparları, herhalde Ak Hunlar idi. Dolayısıyla  Avarlar,  Juan-juanlardan  farklı  bir  kavimdir.  Artık  bu  tür yanlışlıkların tarihçiler tarafından yapılmaması lazım.
Börü  Kan   (Mo-kan)  elinde  bulundurduğu  gücün  çok  iyi  farkında olduğundan dolayı bunu kullanmasını bilmiştir. Aynı zamanda çok zeki bir devlet adamı olan Börü Kan (Mo-kan) Kagan, kendi devrinde, Çinlilerin sonraki zamanlarda Türklere karşı uyguladıkları böl ve yönet siyasetini mükemmel bir şekilde tatbik etti. 556’da emrindeki ordularla T’u-yü-hunların (Mogol-Tibet karışımı bir kavim olduğu söylendiği gibi, Türkçe konuşan bir halk oldukları hakkında  da  iddialar  söz  konusudur)  üzerine  yürüdü  ve  onları  bozguna uğrattıktan başka, T’u-yü-hun hükümdarının karısıyla beraber pek çok esir ve hazinelerini  de  ele  geçirdi.  Ganimetin büyük bir kısmını komutanlarıyla, adamlarına dağıttı.
Doğuda, başta Çin olmak üzere bir kısım yabancı ve Türk kavmine baş eğdirdikten sonra yönünü batıya çevirdi. Ama batı olaylarıyla onun adına amcası İstemi Yabgu ilgilendi. Börü Kan (Mo-kan) döneminin en önemli hadiselerinin arasında, bu sıralarda Asya İpek Yolu Ticaretinde mühim bir rol oynayan Ak-Hunların (ya  da  Avarlar) ortadan kaldırılması  da  yer  alır.  İstemi  Yabgu aracılığıyla, Ak Hunlara karşı Sasanilerle işbirliği yapılmış ve bu Türk sülalesi sonuçta tarihe karışmıştır. Ak Hunların göçebe kesimini teşkil eden Uar-Hunlar 557’den önce kaçarak Avrupa’ya ulaşmıştır. Ak Hun-Avar hareketi Bizans’ta çok tesirli odu. Bu yüzden 11. asrın ortalarına doğru Doğu Anadolu’ya gelen Türkmenler bile Eftalit-Ak Hunlarla eş tutulmaktaydı.
Fakat Ak Hun topraklarının paylaşımı konusunda Sasanilerle anlaşmazlık zuhur edince, Kök Türklerin yeni bir diplomasi atağına geçtiklerini ve bu kez de İran’a karşı Bizans ile yakınlaştıklarını görmekteyiz. İki ülke arasında karşılıklı elçiler gidip-gelmiş ve neticede Kök Türk Kaganlığı ile Bizans imparatorluğu Sasanilere cephe almışlardır. Dolayısıyla Bizans ile İran arasında aşağı-yukarı yirmi yıl kadar sürecek olan bir savaş çıktı ve böylece Sasani imparatorluğunun temelleri de zayıflayarak, Arap orduları karşısında başarısız oldular.
Bu sırada doğuda da mühim hadiseler oluyordu. 558-563 yılları arasında Çin’den Kök Türklere çeşitli vesilelerle elçiler gelmiş idi. Börü Kan (Mo-kan), Kuzey Ch’ilerle münasebetini kesmiş ve Kuzey Choularla ittifak yapmıştı. 563 senesinin aralık ayında Kök Türk ve Chou orduları Ch’i ülkesinin kuzey-batı kısmında bulunan Chin-yang şehrine hücum ettiler. Börü Kan (Mo-kan) bu sefere 100.000 kişilik bir kuvvet ile bizzat katıldı. 564’te Kuzey Choular,kendilerinden daha kalabalık olan Ch’ilere yenilince Börü Kan da (Mo-kan) onlarla uğraşmaktan vazgeçti. Ancak bu esnada Kök Türk ordusunun soğuğa yakalanması neticesinde epey zaiyat verildi.
Börü  Kan (Mo-kan)  döneminde  özellikle  de  Çin’e  kültürel  önemli tesirlerde  bulunulmuştur.  Bilhassa  Çin  başkentlerinde  budist  Türkler  için mabedlerin yapıldığı, şehirlerde Türkler gibi giyinilip, hareket edildiği yolunda bilgilere sahip bulunmaktayız.Kök Türk kitabelerinde “dört tarafa ordu sevk-eden kaganlar” arasında yer alan Börü Kan (Mo-kan) kendinden sonra gelenlere kuvvetli ve büyük bir devlet bıraktıktan sonra 572 senesinde öldü. Börü Kan (Mo-kan), hayatı boyunca birçok savaşa girmiş, başarılı dış siyaseti sayesinde ülkeleri birbirine düşürmüş, Çin sınırları dışındaki pek çok devleti hakimiyetine almış, Çin Denizinden Hazar’a  kadar  uzanan  bir  sahada  söz  sahibi  olmuş, memleketini kuvvetlendirmiş,  o  zamanın  en  güçlü  hükümeti  olan  Çin’i  geçmiş  ve zenginleştirmiş bir kişi olarak Türk tarihindeki önemli yerini almıştır.
Yerine  kardeşi  Taspar,  Türk  devletinin  idaresini  üstlendi.  Maalesef Taspar’la beraber devletin üst kademesinde ve halk arasında da birtakım yozlaşmalar  başladı.  Bu  durum  da  Türklerin  ileride  bir  fetret  devresine girmesinin başlangıcını teşkil etti.
Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ
Orkun, Sayı 59, İstanbul 2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar o onulmaz yaradan.
Derler ki: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Y. Kemal Beyatlı)